Bu yazımızda Türkiye İsrafı Önleme Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aziz AKGÜL ile yaptığımız söyleşide; 2018 Türkiye raporlarında yer alan rakamların değerlendirmeleri ile ekonominin kara deliği olan israfın boyutunu gözler önüne serdik. Aziz AKGÜL’e verdiği değerli bilgiler için teşekkür ederiz.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı olarak israfı nasıl tanımlıyorsunuz?
TİSVA olarak; gereksiz, amaçsız ve yararsız yere yapılan her türlü iş ve işlem ile harcamayı israf olarak değerlendirmekteyiz. İsrafın önlenmesi de çok basit bir ifadeyle, hayatımızda gereksiz, amaçsız ve yararsız hiçbir şeyi yapmamaktır. Mesela, gereksiz bir şekilde yüksek sesle konuşmak da israftır.
Genel olarak baktığımızda, 2018 yılında Türkiye’de yapılan israfın rakamsal boyutu nedir?
Türkiye’nin Gayrisafi Yurt İçi Hasılası, TÜİK verilerine göre 2018 yılında 3 trilyon 700 milyar 989 milyon TL oldu. Bir milyonda en fazla 3 hataya izin veren Altı Sigma Yönetim Yaklaşımı dikkate alındığında; Türkiye’de 1 milyon işlemde 6.210 hata yapıldığı varsayımı çerçevesinde, Türkiye DÖRT SİGMA SEVİYESİNDE olup, milli gelirinin yaklaşık % 15’ini israf etmektedir. Buna göre, Türkiye yaklaşık (3 trilyon 700 milyar 989 milyon TL x % 15) 555 milyar TL kaynağını israf ediyor.
İnsan yaşamında en elzem olan maddelerden birisi şüphesiz ki sudur. Suyun yaşam döngüsündeki önemini ve kullanım alanlarını göz önünde bulundurduğumuzda su israfının 2018 yılındaki oranı nedir? Söz konusu israf engellenemediği takdirde ülkemizde neden olabileceği olumsuz etkiler hakkında ön görüleriniz nelerdir?
Mevcut suyun; 380 trilyon tonu okyanuslardan, 63 trilyon tonu ise göl ve nehirlerden buharlaşır. Bunun yaklaşık 350 trilyon tonu yağmur, dolu veya kar şeklinde yeryüzüne geri dönerken, kalan kısmı ise, havada nem ve bulut olarak bulunur.
Türkiye, dünyanın en hızlı nehirlerinden bir kaçına sahip olsa da, su rezervleri bakımından, alt sıralarda yer almaktadır. Türkiye’de su kaynaklarının verimli kullanımındaki politikaların yetersizliği, geleceğe ilişkin tehditleri ciddi boyutlara ulaştırmaktadır.
Bir insanın biyolojik ve yaşamsal asgari su tüketimi 25 litredir. Ancak, çağdaş yaşamın bir günlük ortalama su tüketim standardı 150 litre olarak kabul edilmektedir. Dünya ülkelerinde değişken olan bu miktar, Türkiye’de ise, kişi başına günlük 217 litredir. Evlerde harcanan suyun %10’u mutfaklarda harcanmaktadır.
DSİ verilerine göre, 2030 yılında 100 milyon nüfusa ulaşacak Türkiye’nin kişi başına 1.120 m3 kullanılabilir su miktarıyla, su sıkıntısı çeken bir ülke konumuna gelecektir.
Buna göre 2050 veya 2100 yılında Türkiye’yi çok ciddi bir su krizi mücadelesi beklemektedir. Bu tehlikeyi en aza indirmek için, su kaynaklarımız çok dikkatli yönetilmelidir. Çünkü suyun alternatifi yok. Suyumuzu koruyalım ve tasarruflu kullanalım.
TİSVA 2018 Türkiye raporlarına göre gıda israfının toplam israfta payı nedir? Gıda İsrafında özellikle vurguladığınız, rakamsal kaybı büyük olan gıda veya gıdalar nelerdir?
Gıda atıklarının, çevre (örneğin enerji, iklim değişikliği, su, doğal kaynaklara ulaşılabilirlik), ekonomi (örneğin; kaynak verimliliği, fiyat değişkenliği, artan maliyetler, tüketim, atık yönetimi, ürün piyasaları) ve toplum (örneğin; sağlık, eşitlik) gibi çeşitli alanlara doğrudan etkisi bulunmaktadır. Dünyanın bugün karşı karşıya kaldığı büyük miktarda gıda israfı, haneler de dahil olmak üzere gıda tedarik zinciri boyunca olumsuz etkilere yol açmaktadır. Bu nedenle, gıda israfının önlenmesi veya azaltılması, tüm dünyada kaynakların etkin kullanımını sağlamak için acil bir ihtiyaçtır.
Son çıkan istatistiklere göre, her yıl dünyada üretilen gıdaların üçte biri kayboluyor veya israf ediliyor. Bu miktar yıllık 1,3 milyar ton gıdaya karşılık gelmektedir. Gelişmiş ülkelerde israf edilen gıdanın maliyeti 680 milyar dolar iken, gelişmekte olan ülkelerde bu rakam 310 milyar dolardır. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu tarafından yapılan çalışmalara göre, Türkiye’de yılda israf edilen gıda miktarı 26 milyon tondur. Bu miktar 214 milyar Türk Lirası’na karşılık gelmektedir. Türkiye’de bir yılda yetişen 49 milyon ton meyve ve sebzenin yüzde 25-40’ı kaybolmaktadır veya israf edilmektedir. İsraf konusunda iyimser tahminle TÜBİTAK tarafından yapılan araştırmalara göre, israf edilen sebze ve meyve miktarı 12 milyon ton ve 25 milyar Türk Lirası değerindedir. Bu miktar, Türkiye’nin toplam meyve ve sebze ihracatının dört katından fazladır. Ayrıca Türkiye’de günde 4.9 milyon ve yılda 1.7 milyar ekmek israf edilmektedir.
Gıda israflarına bakıldığında, ekmek israfı dikkatleri çekmektedir: Ülkemizde 300 gram üzerinden günde yaklaşık 85 milyon ekmek üretilmiş, tüketim ise 79 milyon civarında gerçekleşmiştir. Gün bazında, geriye kalan 6 milyon ekmeğin çöpe gittiği ifade edilmektedir. Bu oran üretilen ekmeğin % 7’sine denk gelmektedir. Ekmek konusunda aşırı bir israfla karşı karşıya bulunmaktayız. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, halen 7 milyon 200 bin kişi Türkiye’de açlık sınırında yaşarken, diğer taraftan Türkiye’de ciddi miktarda ekmek ve gıda israf edilmektedir.
Ekmek israfını azaltmak adına uygulanmasını tavsiye ettiğiniz tasarruf tedbirleri nelerdir?
Son yıllarda bayat ekmeklerin mutfaklarda değerlendirilmesi adına yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. Bayat ekmeklerin değerlendirilmesi adına tarif geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Evlerimizde kalan ve bayatlayan ekmeklerin kavurma, tirit, yumurtalı ekmek aşı, bayat ekmek köftesi gibi yemeklerin yanı sıra bayat ekmek tatlısı, vişneli ekmek helvası, ekmekli puding gibi tatlılar yapılarak değerlendirilmesini önermekteyiz. TİSVA olarak hazırladığımız 2018 israf raporunda bayat ekmeklerin değerlendirilmesi için tavsiye ettiğimiz tariflerin detaylı açıklamaları bulunmaktadır.
Hazırladığınız raporda 2004 yılında Türkiye’de ilk örneğini gerçekleştirdiğinizi belirttiğiniz ve gıda israfını önlemede önemli bir unsur olarak gördüğünüz “Gıda Bankası” ve bu organizasyonun önemi hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Gıda Bankası; bağışlanan veya üretim fazlası, sağlığa uygun her türlü gıdayı tedarik eden, uygun şartlarda depolayan ve bu ürünleri doğrudan veya değişik yardım kuruluşları vasıtasıyla, kar amacı gütmeden, açlık sınırında bulunan kişilere ve doğal afetlerden etkilenenlere ulaştıran, dernek, vakıf veya belediyelerin oluşturduğu organizasyonlardır.
Türkiye’de gıda israfının önlenmesine yönelik olarak kurulan ve Türkiye’de gıda bankacılığının gelişmesine liderlik yapan, aynı zamanda GFN’ye üye olmuş TİDER, Gıda Bankacılığı alanında faaliyetlerine devam etmektedir
1960’larda Arizona Phoneix’de John Van Hengel tarafından başlatılmış olan gıda bankacılığı faaliyetleri, günümüzde dünyanın dört bir yanına yayılmıştır. TBMM’de Milletvekili olarak görev yaptığımız dönem içinde 2004 yılında, verdiğimiz Kanun Teklifinin Hükümet tarafından desteklenmesi ve TBMM Genel Kurulundan da onaylanması sonucu, Türkiye’de çeşitli sivil toplum kuruluşları ve Belediyeler tarafından GIDA BANKALARI kurmasına imkân verilmiş ve bununla ilgili vergi avantajı getirilerek, gıda bankacılığının Türkiye’de teşvik edilmesi sağlanmıştır. Türkiye’de de ilk gıda bankası 24 Ocak 2004’de Diyarbakır’da TİSVA tarafından kurulmuş ve bugüne kadar binlerce açlık sınırındaki vatandaşa destek sağlanmıştır. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, Diyarbakır’da gıda bankasına bağışlanan gıdaların muhafazası ve dağıtımı için Diyarbakır Valiliği’nin tahsis ettiği mekânda Diyarbakır Gıda/Giysi Bankasını faaliyete geçirmiştir.
5035 Sayılı Kanunla, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40’ıncı maddesine eklenen 10 numaralı bende göre fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflar ile Belediyelere, Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda maddeleri, giysi, temizlik maddesi ve yakacak maliyet bedeli üzerinden gelir ve kurumlar vergisinden indirilecek giderler arasında sayılmıştır. Anılan kanunun 89’uncu maddesinin 1/6 numaralı bengine göre; “Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda maddelerinin maliyet bedelinin tamamı gelir vergisi beyannamesinde beyana tabi gelirlerden indirilebilir.” hükmü getirilmiştir.
Gıda Bankalarına katkıda bulunan şahıs veya firmalar, ister gıda üreticisi olsun ister olmasın, sağlanan veri avantajlarından faydalanabilirler. Buradaki amaç, zenginin fakirini doğrudan destekleyerek toplumsal dayanışma atmosferinin oluşturulmasıdır.
Böylece, vakıf ve dernekler tarafından oluşturulan gıda bankalarına; gıdayı israf etmeden, kaynakları etkin ve verimli kullanarak, açlığın önlenmesi amacıyla bağış yapılmasını teşvik edilmiştir.
Gıda bankaları arasında gerekli gıda dağıtım planlaması yapılarak, bankalar arası işbirliği, denetim ve koordinasyon yanında, yıllık bağış programlamasının yapılması gibi hususları sağlayacak Gıda Bankaları Birliği kurumunun da oluşturulması, TBMM’deki önerimiz sayesinde bir kanun hükmü haline gelmiştir.
Gıda bankalarına bağışlanabilecek ürünler nelerdir?
-Üretim fazlası,
-Paketleme ve kodlama hataları sebebiyle, piyasaya verilemeyen ürünler,
-Raf ömrünün bitimine az zaman kalan ancak sağlık şartlarına uygun ürünler,
-Hasarlı, ancak sağlık şartlarına uygun ürünler,
-Yeniden paketlemeye ihtiyaç duyulmasından dolayı, piyasaya verilemeyen ürünler,
-Hayırseverlerin her çeşit gıda hibeleri,
-Mahsul fazlası ve pazarlanamayan yaş sebze ve meyveler,
-Hayırseverlerin her çeşit gıda hibeleri,
-Mahsul fazlası ve pazarlanamayan yaş sebze ve meyveler,
-Otel, lokanta ve restoranlarda dağıtılmayan ve sağlığa uygun yiyecekler,
-Belediyelerin el koyduğu ve sağlığa uygun gıdalar.
İsrafın ahlaki boyutu hakkındaki değerlendirmeleriniz nelerdir? İsrafın önlenmesi ve minimuma indirilmesi faaliyetlerinde kullanılmasını önerdiğiniz model ve yönetim yaklaşımlarınız nelerdir?
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı olarak; cimriliği bir insanlık ayıbı olarak sayarken, israfı önlemeyi ise hem üstün bir ahlaki değer, hem de üstün bir insanlık erdemi olarak değerlendiririz.
Dünyanın gelecekte yaşayacağı en büyük sorunlarından biri nüfus patlaması olacak. Ayrıca, dünya nüfusu her yıl 80 milyon artıyor. Bu hızla gittiği takdirde 2022’de 8 milyar, 2050’de de yer kürenin ulaşacağı toplam nüfus 10 milyar olacak. Dünya nüfusunun bu şekilde artması bir dizi problemi de beraberinde getiriyor. Bunların en başında gıda sorunu yer alıyor. Bu bakımdan, gıda israfına azaltmak gerekir.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, gıda ürünlerinin yaklaşık üçte biri tüketiciler veya marketler tarafından çöpe atılıyor ya da verimsiz ulaşım ve toplama işlemleri sonucu bozuluyor.
ABD’nin ardından en fazla gıda ihraç eden ülke Hollanda, gıda israfının da en fazla yaşandığı yerlerden birisidir. Hollanda hükümeti, 2030’a kadar gıda israfını yarı yarıya azaltmayı hedefliyor. Bu konuda ilham veren girişimlerden biri, akıllı telefonlara yüklenen “Too Good To Go” . Böylece perakendeciler, elde kaldığı için atılacak olan ama aslında hala yenebilecek durumdaki yiyecekleri daha uygun fiyata tüketiciye sunabiliyor veya gıda bankaları vasıtasıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtabilirler.
Gıda israfını önlemeye dair önerilerimiz:
2050’de 10 milyar insanı besleyebilmek için tarım ve gıda sanayiinin daha sürdürülebilir bir özellik kazanması gerekiyor.
Bunun için; ekim-dikim, hasat, üretim, ulaşım, depolama ve satış modellerinde birçok değişikliğe gitmek, hükümetlerin ve işletmelerin bu değişikliği yapma konusunda istekli olması, adım atması gerekecek.
Biz tüketicilerin de, marketten ille de en mükemmel biçimli meyve veya sebzeyi almak değil, yamru yumru olanı da seçmek, marketleri ürün etiketlerinde karbon izi ve su tüketim bilgisini içermeleri yönünde adım atmaya zorlamak veya israfı önleyecek yeni teknolojileri kullanmaya hazır olmak anlamına geliyor.
2050’de 10 milyar insanı besleyebilmek için tarım ve gıda sanayiinin daha sürdürülebilir bir özellik kazanması gerekiyor. Bunun için; ekim-dikim, hasat, üretim, ulaşım, depolama ve satış modellerinde birçok değişikliğe gitmek, hükümetlerin ve işletmelerin bu değişikliği yapma konusunda istekli olması, adım atması gerekecek.
Biz tüketicilerin de, marketten ille de en mükemmel biçimli meyve veya sebzeyi almak değil, yamru yumru olanı da seçmek, marketleri ürün etiketlerinde karbon izi ve su tüketim bilgisini içermeleri yönünde adım atmaya zorlamak veya israfı önleyecek yeni teknolojileri kullanmaya hazır olmak anlamına geliyor.
Türkiye’de her birey ve kuruluş; gereksiz, amaçsız ve yararsız iş işlem ve harcamalardan kaçınırken, 80/20 Prensibi ile Altı Sigma Yönetim yaklaşımının uygulanmasını hedefleyerek, israfın asgari seviyeye inmesine yardımcı olmalıdır. İsrafın önlenmesi, müreffeh ve rekabet gücü yüksek bir Türkiye için çok gereklidir.
İsraf sorununa çözüm getirmek için uygulamayı hedeflediğiniz “80/20 prensibi ve Altı Sigma Yönetim Yaklaşımı” hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Günlük hayatın her safhasında, kaynaklar kullanılırken azami tasarruf sağlanmalıdır. Bunun için de 80/20 Prensibinden yararlanılabilir.
80/20 Prensibinde, Bize herhangi bir kümede bazı şeylerin belirli bir ihtimal çerçevesinde diğerlerinden daha önemli olacağını söyler. Bunun iyi bir göstergesi, sonuçların veya çıktıların % 80’inin, nedenlerin % 20’sinden ve bazen de etkili güçlerin çok daha küçük bir kısmından kaynaklandığıdır.
80/20 Prensibi; sebepler ile sonuçlar, girdiler ile çıktılar ve gayretler ile başarılar arasında bir dengesizlik olduğunu ifade eder.
80/20 Prensibi; sebeplerin, girdilerin ve gayretlerin çok azıyla, sonuçların, çıktıların veya başarıların çoğunluğunun elde edilmesini ifade eder.
Tipik Bir Uygulamada;
– Çıktıların % 80’i Girdilerin % 20’sinden,
– Sonuçların % 80’i Sebeplerin % 20’sinden veya
– Başarıların % 80’i Gayretlerin % 20’sinden kaynaklanır.
Altı Sigma Yönetim Yaklaşımı: Her ürün, hizmet, süreç ve işlemden; hataların, yanlışların ve kusurların tamamına yakınının elenmesini hedefleyen ve 1 milyon işlemde en fazla 3 hatayı öngören bir israfı önleme yaklaşımıdır. Bu yaklaşım;
• Maliyetleri azaltır.
• Verimliliği iyileştirir.
• Vatandaş / müşteri sadakatini arttırır.
• Çevrim süresini azaltır.
• İsrafa yönelik kurum kültürünü değiştirir.
• Ürün / hizmetleri iyileştirir.
Denetimde Tepkisel Kalite Sistemi Esas Alındığından; Önce Kalite Oluşumu Sonra Hata Analizi Yapılır ve Gerçekleşen Hataları Düzeltmek için Gerekli Olanlar Yapılmaya Çalışılır.
Önleyici Kalite Sistemini Esas Alan ALTI SİGMA Yaklaşımında ise; Önce Potansiyel Hata Çeşitleri Belirlenir. Potansiyel Hata Çeşitlerinin Analizi Yapılır. Potansiyel Etkiler Ölçülür ve Son Olarak Potansiyel Hataları Önleyici Faaliyetler Yapılır.
İsrafların önlenebildiği takdirde Türkiye’nin kazanımlarına yönelik ön görüleriniz nelerdir?
Türkiye milli gelirinin yaklaşık % 15’i (555 Milyar TL) israf edilmemiş olsaydı, söz konusu meblağla;
• Her biri 250 bin TL değerinde 2 milyon 220 bin konut yapılabilir ve konut sorunu tamamen çözümlenme yoluna gidilebilirdi.
• Her birisi 300 yataklı ve tanesi 30 milyon TL değerinde 18 bin hastane ülkemizdeki sağlık sistemini tamamen rahatlatmış olurdu.
• Her birisi 3 milyon TL değerinde 16 derslikli 180 bin ilkokul ve ortaokul yapılarak, eğitimde fiziki kapasite arttırılarak her dershanede 30 öğrencinin okutulması hedefi yerine getirilmeye başlanmış olabilirdi.
• Kilometresi 2 milyon TL olan 278 bin km otoyol yapılarak ülke kalkınması için gerekli ulaşım alt yapısı tamamlanırdı.
• Her bir ihracatçı firmaya veya KOBİ’ye 200 bin TL kredi verilmiş olsaydı, 2 milyon 775 bin işletmeye kredi verilebilirdi.
• Yoksulların gelir getirici bir faaliyette bulunması çerçevesinde, her bir dar gelirliye 20 bin TL vatandaşlık geliri verilmesi durumunda, Türkiye’de 27 milyon 750 bin kişinin ülke ekonomisine katkıda bulunması sağlanıp, gelir dağılımındaki adaletsizlik tamamen önlenebilirdi.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bizler TİSVA olarak, israfın ekonomik önemi hakkında farkındalık yaratmak ve israfın önlenmesi için çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. İsrafın Önlenmesi, müreffeh ve rekabet gücü yüksek bir Türkiye için çok gereklidir.
Üretimin bol, refahın ve hayat kalitesinin en üst seviyede olduğu, kaynaklarını etkin ve verimli kullanan çok daha zengin bir Türkiye dileğiyle…