Geçen yılın son ayı içinde Çin’ in Wuhan kentinde başlayan Covid-19 salgını hız kesmeden tüm dünyaya yayılarak, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından pandemi adını almayı hak etti! Vaka sayılarındaki artış ve ölümler Çin’ den sonra AB ve ABD’ ye odaklandı.
Gelişmiş ekonomilerin bir virüs karşısında çaresizlik içinde kıvranışı, tüm yaşanmışlıkların insanlık ve adalet terazisinde yeniden sorgulanmasını zorunlu kılıyor.
Ülkemizde ilk kayıp 17 Martta verildi. Sağlık Bakanlığı oluşturduğu Bilim Kurulu önerileriyle erken davranarak zaman kazandı, gereken önlemleri aldı. Ancak bu salgın sadece resmi otoritenin aldığı önlemlerle baskılanacak hafiflikte değil. Alınan önlemlere kayıtsız şartsız uyum ile bireysel hijyenin esnetilmeden uygulanmasından sorumlu vatandaşın katkısına da muhtaç.
Virüsün tanınması, davranışları ve bireysel hijyen konusunda yurttaşların doğru bilgilendirilmesi hayati öneme sahip. Sağlık Bakanlığı bu konuda gereğini yapmaya çalışırken TV kanalları da katkılarını eksik etmediler. Ne var ki, konunun uzmanları ile Bilim Kurulu Üyelerini programlarına konuk eden kanallar yanında, onkolog, fitoterapist gibi alışık yüzleri halen programlarından eksik etmeyen kanallara da rastlıyoruz.
Doğru bilgi ve güven havasına en çok ihtiyaç duyulan bugünlerde televizyon kanallarının reyting peşinde koşmaktan sıyrılmalarını görmek en büyük dileğimdir.
Sağlık Bakanlığı, Covid-19 pandemi seyrini dikkatle izleyerek aldığı önlemleri paylaşıyor. Sınırların kapatılması, uçak seferlerinin giderek azaltılması ile başlayan bir dizi önlem. Söz konusu sağlık olunca her önlem MÜBAH! En önemlisi ‘‘evde kal’’ sloganı ile vurgulanan bireysel sosyal izolasyon, 65 yaş ve üstü yurttaşlar için yasal bir zorunluluk. Bizlerin görevi alınan önlemlere uymak ve uygulamak.
Virüsün yayılmasını önlemek, salgını kontrol altında tutmak için alınan önlemlerin en etkini sosyal izolasyon diğer yandan talebin düşmesine ve ekonomik küçülmeye yol açacak en büyük etken. Sağlık mı? Açlık mı? Yaşamsal çelişki!
Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, henüz salgını tam altedememişken üretimi %40 lara düşmüş durumda. Bu durum dünya ticaretindeki dengeleri alt üst edecek nitelikte. Her şeyi Çin’ den daha ucuza tedarik etme stratejisi iflas etmiş, Uluslararası Tedarik Zinciri en güçlü halkasından yara almıştır.
Ülkemizde sağlık sektörü ve çalışanları özveriyle savaş verirken, tarım ve gıda sektörlerinin de bu salgından en çok ve birlikte etkilenecek sektörlerden biri olacağı kanaatindeyim. Tarım sektörü insan tüketimine doğrudan uygun olmayan birincil üretimi gerçekleştirirken, gıda sanayi birincil üretimi tüketilebilir hale çevirmektedir. Bütünleşik iki sektör, birinin sorunu diğerinin, var yok ölçütünde etkileşim. Örneğin; tarımda çalıştırılan mevsimlik işçiler toplu taşıma ve toplu barınma nedeniyle büyük risk altındalar. Yaşanacak bir sorun, meyve ve sebze hasatını, ürün toplanmasını kesintiye uğratacaktır.
Tarım sektöründen sağlanan hammaddelerin yenilenebilir şekle hazırlayan Gıda Sanayi, çalıştırdığı bir milyona yakın kişi ile ayrı bir risk kaynağıdır. Gıda Sanayinin bireysel hijyen dahil tüm işlemlerdeki bilgi birikimi ve deneyimi tek teselli kaynağımız.
Gıda ürünleri satış kanalları olarak; hanehalkı, ev dışı tüketim, turizm ve ihracat sıralanabilir.
Covid-19 salgını nedeniyle alınan önlemler dikkate alındığında öncelikle etkilenecekler evdışı tüketim ve turizm kanallarıdır. Bu iki kanalın büyüklüğü 98 milyar TL’ yi bulmakta, tamamı kayıptır.
Covid-19 salgını küresel bir sorundur. Tüm ülkeler benzer yöntemlerle yerel mücadele içindeler. Tüketim düşmüş, sınırlar kapatılmış, kargo sınırlandırılmış. Çin kaynaklı kontainer kıtlığı, TIR taşıma fiyatlarının artması vb. gibi teknik sorunların ilavesiyle ihracatın etkilenmesi kaçınılmazdır. Son haber, ülkeler gıda ihracatını yasaklıyor!
Hanehalkı tüketim kanallarının en büyüğü olup 280 milyar TL’ lik bir büyüklüğe sahip. Kapatılan işyerlerinde çalışanların kazanç kayıpları, sosyal izolasyon nedeniyle evlerdeki temel gıda maddeleri ile yetinilen tüketim şekli talebi hızla aşağıya çekecektir. Talebin düşüş yönlü seyri arzı da yönlendirecek, ekonomide yavaşlama ve küçülme kaçınılmaz olarak yaşanacaktır.
Sağlık ve ekonomik çöküş ikilemi asında çıkış arayan tüm ülkeler Devletin müdahalesine muhtaç ihtiyaç duyuyor. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Almanya’ nın piyasa verdiği toplam 7.5 trilyon doların bile yeterliliği tartışılıyor. Türkiye’ de de ‘‘Ekonomik istikrar kalkanı’’ adı altında 100 milyar TL lik bir paket açıklandı. Paket, istihdamın sürdürülebilirliği üzerine kurgulanmış ve yoğunlaşmış.
Covid-19 pandemisinin henüz içerdiği bir dizi bilinmezliği içinde en önemlilerinden biri ne kadar süreceği, ne zaman sonlanacağı belirsizliği.
Birçok ülke lideri bu salgını bir milat olarak kabul edip, Covid-19 salgını sonrası Dünya eskisi gibi olmayacaktır yönünde beyanatlar veriyorlar. Nelerin değişeceği, sistemden kopuşun hangi hızla gerçekleşeceği merak konusu.
‘‘Her şerde bir hayır vardır’’ özdeyişle bu felaketten ders çıkarmaya çalışalım. En önemlisi gıda güvencesi tedarik zincirinde kendine yeterlilik. Mevcut Uluslararası Tedarik Zinciri, gıda güvencesi bakımından sürdürülebilir değildir. Oyunun kurallarının yeniden yazılma fırsatı yakalanmışken, dengeli öze dönüş yapılandırma zamanı gelmiştir. Aksi halde her pandemiye açlık gibi ikinci bir felaketin de eşlik edeceği endişesindeyim.
Tarım ve Orman Bakanlığı merkezden yönetimle, belirlenmiş gıda maddelerinde çeşitlilik ve yeterliliği sağlayacak bir rol üstlenmelidir. Planlama, stok yönetimi ve fiyat düzenleme fonksiyonlarını kapsayacak şekilde havza bazında üretimi yönetmeli, destekleriyle üreticiye cazip kılmalıdır.
Bilim, öncekiler gibi bu virüsle savaşta’’ galip çıkmasını bilecektir. İnancımızı kaybetmeyelim, alınan tedbirlere kayıtsız şartsız uyarak yurttaşlık görevimizi yerine getirelim.
Virüsün etkisini yitirdiği sağlıklı günler dilerim.
Necdet Buzbaş
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı