Bu yılın başında, araştırma şirketi BAREM global iş ortağı WIN GRUBU ile 39 ülkede 30 bine yakın insan ile görüşerek ‘‘Küresel İklim Değişikliği’’ konusunda önemli bir çalışmaya imza attılar. Bu çalışmaya göre;
– Dünya nüfusunun yüzde 86 sı küresel ısınmaya neden olan iklim değişikliği konusunda endişeli,
– Dünya nüfusunun yüzde 86 sı küresel ısınmanın insan faaliyetleri sonucu olduğunu, yüzde 84’ ü insan için fevkalade tehlike arzettiğini düşünüyor,
– İnsanlar, küresel iklim değişikliği sorununu çözmek adına fırsat olduğu ve geri dönüşüm için henüz vakit olduğu konusunda ikiye ayrılmış durumdalar. Yüzde 48’i geri dönüş için hala vakit var derken, yüzde 46’ sı çok geç kalındığını düşünüyor.
Günümüzde yaşanan sel, kasırga, hortum, dolu, orman yangınları gibi doğal afetlerdeki sıklık ile Sibirya’ nın Verkhoyansk kasabasında ölçülen 38°C lik tarihte ilk kez yaşanan anormallikler insanları fazlasıyla endişelendirmeye yeterli.
Geçmişten günümüze doğanın bize sunduğu pek çok hava numunesi kaynağı sayesinde, küresel iklim değişikliğinin seyrini atmosferdeki karbondioksit oranını belirleyerek izleyebiliyoruz. Karbondioksit derişimi başlangıçta 280 ppm oranında nerede ise sabit iken, 1800 yıllarından başlayarak Sanayi Devrimi etkisiyle keskin artışa geçmiştir.
1960’ larda karbondioksit derişimi 300 ppmlerde her yıl 0,9 ppm artış gözlemlenirken, 2010-2019 yılları arasında bu artış her yıl 2.4 ppm lik seviyeye artış göstermiştir. 2019 yılı Mayıs ayında, Mauno Loa Gözlem Evin’ de 415,26 ppm rekor karbondioksit derişimi tespit edilmiş, 2020 Mayıs ayında ise aynı gözlem evinde 416,21 ppm karbondioksit derişimi ölçülmüştür.
Covid-19 salgını ilk üç ayındaki insan faaliyetlerinin olabildiğince kısıtlanması doğa üzerindeki insan yükünü önemli ölçüde azalttı. Hava kalitesinin iyileşmesi, gürültü ve atık miktarının azalması, sahillerin temizlenmesi ve sera gazı ölçümlerindeki iyileşmeler öncelikle sıralayabildiklerimiz. Doğanın kendini kısa bir sürede toparlamaya çalıştığını, kısıtlı olsa da yenilenmeye niyetlendiğine şahit olduk. Akdeniz’de yirmi yıldır görülmeyen bir balina türünün yeniden dolaşmaya başladığı, İstanbul Haliç’ te yunusların dans ettiği, İstanbul Avcılar’ dan Bursa Uludağ’ın görüldüğü görselleri medyada bolca yer aldı.
Nefes aldığımız havanın daha temiz, yeşilin daha yeşil, denizin daha mavi olduğu günlere sanki geri dönmüş gibiyiz. Kuş seslerinin çeşitlendiği, hayvanların özgürleşerek korkusuzca caddelerde dolandığı günler tam da Covid-19 salgının yaygın olduğu günlere denk geldi.
Global Carbon Project (Küresel Karbon Projesi) tarafından yayımlanan rapor sera gazı emisyonları üzerindeki hareketliliği somut rakamlarla ortaya koyuyor. Nisan 2020’ deki günlük emisyonların, 2019 yılındaki ortalamalar ile kıyaslandığında küresel ölçekte yüzde 17 düşüşle 17 milyon ton azaldığını söylüyor. Covid-19 salgını kısıtlamalarının en yoğun olduğu 7 Nisanda ulaşım kaynaklı emisyonlar küresel ölçekte düşüşün yüzde 43’ünü, sanayi ve enerji üretimi kaynaklı emisyonlar küresel ölçekte düşüşün yüzde 43’ünü oluşturuyor. Küresel emisyonların yüzde 3’ ünü oluşturan havacılık sanayinin salgın sürecindeki emisyon azalmasına etkisi yüzde 10 düzeyinde.
İnsanların evden çalışma nedeniyle konutlardaki tüketimdeki artış, diğer sektörlerden kaynaklanan emisyon azaltımının sadece küçük bir kısmına karşılık geldiğini de ilave edelim.
Covid-19 salgını başlangıç günlerinde ‘‘evde kal sağlıklı kal’’ mottosu ile değer bulan tedbir ve kısıtlamalardan; şehir içi ve şehirlerarası karayolu taşımacılığı, sanayi tesisleri, termik santraller, havacılık sektörü karbondioksit azalmasına en fazla etki eden sahalar olmuştur. Ancak sera gazı emisyonlarının bu şekilde azalması geçici olup sadece artış hızını yavaşlattığı unutulmamalıdır.
İngiltere merkezli Vivid Economics ile Düşünce kuruluşu F4B işbirliğinde hazırlanan ‘‘Yeşil Teşvik Endeksi’’ raporunda yer alan bilgilere göre, dünyanın 16 en büyük ekonomisinin Covid-19 salgınıyla mücadele için açıkladıkları ekonomik kalkınma paketlerinin büyüklüğü 8 trilyon doları aştı.
ABD 2.2 trilyon dolarla ilk sırada, ABD’ yi 1.4 trilyon dolar ile Almanya, 1 trilyon dolar ile Japonya, 575 milyon dolar ile Çin, 500 milyar dolar ile Birleşik Krallık takip ediyor. 95 milyar dolar ile G. Kore son sırada yer alıyor.
Teşvik paketlerinin ağırlıklı kısmı; sağlık, istihdamın korunması ve insan hayatını önceleyen sektörlere tahsis edilirken yüzde 27 lik kısmını oluşturan 2.2 trilyon dolarlık kısmın ise kömür santralleri, petrol ve havacılık şirketlerine aktarılması oldukça şaşırtıcı. ABD petrol ve havacılık sektörleri başta olmak üzere 439 milyar dolarlık teşvik ile ilk sırada yer alırken, Çin kömür ve otomotiv sektörlerindeki standartları esneterek bu sektörleri yeni teşviklerle destekliyor. G. Kore, Kanada, Avusturalya, Japonya ve Almanya’ nın ekonomik paketleri ise sürdürülebilir toparlanma için yetersiz kalıyor.
Covid-19 yorgunu insanlık, Tıp Biliminin her salgını ergeç sonlandıracağı pratiğine güvenerek aşı ve ilaç bekleyişi içerisinde. Halbuki güçlü bir bağışıklık sistemi varlığının aşı kadar ihtiyaç olduğunun farkında değil, önemsenmiyor. Bağışıklık sistemi için iyi bir beslenmeye ve gıdaya ihtiyacımız var.
Gözden kaçırmayalım! Sınır tanımayan Covid-19 salgını insanlık için ne denli tehditkar ise iklim krizi çok daha büyük bir tehdittir. Tarım ve gıda sistemi doğrudan mağduru olduğu iklim krizinin aynı zamanda faili olmaktan hızla kurtarılmalıdır. Aksi taktirde kıtlık, açlık, göçler ve savaşlar çok uzakta aranmamalı. Covid-19 salgını yaşanmışlıklarından az da olsa çıkaracağımız dersler umulur ki iklim krizi ile ilgili önlemlerin hızlanmasına fırsat sağlar.
Necdet Buzbaş
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı