Büyüyen Dünya nüfusu ile kaynakların ihtiyacı karşılama sürecindeki dengesizlik birlikte düşünüldüğünde açlık ve israf edilen gıda miktar artmaktadır. Gıda atık ve israfının artışıyla da ekonomik, çevresel ve sosyolojik problemlerde de giderek yükselmektedir. Açlık, yoksulluk, iklim krizleri bu süreçte ürün fiyatlarındaki artışlar ve fiyat istikrarsızlığı konuları bu yüzyılın temel sorunları olarak ifade edilmektedir.
Dünya nüfusunun %8,9’unu oluşturan yaklaşık 690 milyon insan açlık sınırının altındadır. 690 milyon insanın 381 milyonu Asya, 250 milyonu ise Afrika kıtasında yaşamaktadır. 2019 yılında tahminen 2 milyar insan nitelikli gıdaya erişemezken, 750 milyona yakın kişi ise güvenli gıdaya ulaşamamıştır. 2030’da ise açlık sınırı altında yaşayan insan sayısının 840 milyonu aşacağı tahmin edilmektedir. Bu rakamların korkunç boyutlara ulaşmaması sürecinde birlikte ve planlı çalışmaların önemi vurgulanmaktadır. FAO’nun 2019 Raporuna göre; üretilen gıdaların üçte biri atık ve israf ile yok olmaktadır. Bu rakam yaklaşık 1,3 milyar ton gıdaya denk gelmektedir. İsraf edilen gıdaların açlıkla mücadele edilen insan ihtiyaçlarını giderileceği herkes tarafından görülmektedir.
Gıda kaybı dökülen, bozulan, özniteliklerini koruyamayıp kalitesinde anormal bir düşüşe neden olan veya tüketiciye ulaşmadan önce kaybolan gıdaları ifade ederken gıda atığı ise nihai olarak tüketicilere ulaşmış, kaliteli olması ve tüketilmesinde herhangi bir sakınca bulunmamasına karşın ihmal veya bilinçli olarak israf edilen gıdaları ifade etmektedir (Lipsinki B ve ark, 2013). Gıda atık ve israfının boyutu genellikle ihmal edilmekte miktar olarak enerji değeri bakımından irdelendiğinde; üretilen toplam kalori değerinin %48’i gıda arz zincirinde kaybolmaktadır (Beretta, C., 2013.). Yine gıda kayıp ve atığının 4,4 gigaton CO2 ve 250 km3 suya eşdeğer olduğu tahmin edilmektedir. Bu kayıp ve israfın 1,4 milyar hektar tarım arazisi kullanımına ve yaklaşık 990 milyar ABD Doları tutarında bir ekonomik maliyet anlamına gelmektedir (FAO, 2019). Diğer bakış açısı ile gıda israf ve kaybı yalnızca gıda maddelerinin kaybedilmesi değil, aynı zamanda su, enerji, zaman, öz kaynakların israfı olarak da düşünülmektedir (Tekiner ve ark., 2021). Buradan gıda kayıp ve atıkların oluşmasındaki sebeplerin irdelenmesi, israf ve atığın azaltılmasında önümüze çıkan engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların ayrıntılı olarak incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu süreçte de farkındalık artışı ile birlikte gıda tedarik zincirinde israf ve kaybın nedenlerinin belirlemeye dönük çalışmalar artarak devam etmektedir.
Gıda arz zincirindeki kayıpların %35’i tüketim, %24’ü üretim, %24’ü toplama ve depolama, %5’i ise dağıtım aşamalarında meydana gelmektedir (FAO, 2019). Bu kayıpların tarımsal üretim dönemi ile depolama, paketleme ve pazarlamadaki kısmının teknik sınırlamaların istenmeyen bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Tüketim aşamasındaki kayıpların ise bilinçsizlik ve israfın boyutunun az olduğunun düşünülerek önemsenmemesi nedeniyle kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Gıda tedarik zinciri boyunca gerçekleşen kayıplar ülkelere ve bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Kayıp ve israfın Dünya genelinde çok yüksek gerçekleşmesinden dolayı gıda israfıyla mücadele BM 17 sürdürülebilir kalkınma amaçları arasına yer almıştır (IFCO,2021).
Birleşmiş Milletler sürdürülebilir kalkınma amaçlarının alt nedenlerinde atık ve israfla mücadele geniş bir perspektif, kapsayıcı ve yoğun çalışma gerektiren bir uğraşı olup çözülmesi gereken bu sorunlar arasındadır. Bu kapsamda gıda atık ve israfla mücadelenin bir kaç sürdürülebilir kalkınma amacı ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunmaktadır.
İsrafla mücadelede son yıllarda öne çıkan bir uygulama olan “Gıda Bankacılığı” israfla mücadelede yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi gereken bir model olarak ortaya çıkmaktadır.
Gıda Bankacılığı Sistemi; son kullanma tarihi içerisinde satılma imkanı görülmeyen veya herhangi bir sebeple satış değeri azalan fakat tüketilmesinde hiçbir sakınca bulunmayan gıda, giyim, yakacak, kırtasiye ve hijyen malzemeleri gibi temel ihtiyaç malzemelerinin dernekler, vakıflar ve belediyeler aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ücretsiz olarak sunulması için kurulan organizasyonlar şeklinde planlanmaktadır. Dünyanın farklı ülkelerinde değişik uygulamalarla yer alsa da temelde ürünlerin ihtiyaç sahipleri ile buluşturulmasını sağlayan bir organizasyon yapısı esasına dayanmaktadır.
Gıda kayıplarını azaltmaya yönelik bir diğer aktivite olarak küresel olarak da yaygın bir uygulama alanı bulan ve Türkiye’de de var olan gıda bankacılığı sistemi (Demirbaş 2018), bağışlanan veya üretim fazlası sağlığa uygun her türlü gıdayı tedarik eden, uygun şartlarda depolayan ve bu ürünleri doğrudan veya değişik yardım kuruluşları vasıtasıyla yoksullara ve doğal afetlerden etkilenenlere ulaştıran ve kâr amacı gütmeyen dernek ve vakıfların oluşturduğu organizasyonlar olarak tanımlanmaktadır (Güneş ve Keskin, 2017).
Bağış yapılacak ürünlerin türü ve niteliği, bağışların toplanma, depolanma, sınıflandırılma şekli, dağıtım yapılan kesimler, ürünlerin işlenmesi, finansal uygulamalar, organizasyon mevzuatı, vergisel boyutları uygulanan bölgeye göre farklılık göstermektedir. 1967 yılında John Van Hengel tarafından St Mary’s Food Bank Alliance ismiyle başlatılan gıda bankacılığı sistemi ile süpermarketlerde satılamayan insan tüketimi için uygun olan ürünleri bu merkezde toplayıp ihtiyaç sahiplerine dağıtmasıyla yoksulların faydalanmalarını ve ürünlerin israf olmasının önüne geçilmesini sağlamıştır (Steyaert J., 2019).
Dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulamada farklılıklar olsa da modelin temel prensibi değişmemektedir. Sistemde işletmeler belirli bir süre içerisinde satılamayacak nitelikte olan ürünleri bağışlayarak depolama, atık yönetimi ve üretim maliyeti gibi işletme maliyetlerini azaltmakta, sivil toplum kuruluşları kolay bir şekilde ayni bağış bulabildikleri için kaynak yaratma konusunda zorlanmamakta, ihtiyaç sahipleri ise temel ihtiyaç maddelerine bedelsiz bir şekilde ulaşabilmektedir.
Gıda Bankacılığı Türkiye’de 2003 yılında gelir vergisi üzerinde yapılan değişiklikle hukuk sistemine dâhil olmuştur. Türkiye’de yardımlaşma ve dayanışma kültürünün yoğun olmasına rağmen gıda bankacılığı uygulaması yeterince yaygınlaşamamıştır. Gıda bankacılığı sisteminin Avrupa’da yaygınlaşması incelendiğinde dini değerlere dayandırılarak çalışma yürütüldüğü görülmekte olup Türkiye’de benzer bir mekanizma kullanılmamaktadır. Ülkemizde gıda yoksulluğuyla mücadele kapsamında faaliyet gösteren ilk gıda bankası uygulaması Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) tarafından 2004 yılı başında başlatılmıştır. Vakıf bünyesinde Diyarbakır’da başlatılan uygulama, ihtiyaç fazlası gıdaların israf edilmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını hedeflemiştir. Bu uygulama daha sonra çeşitli vakıf, dernek ve yerel yönetim destekleriyle ülke genelinde yaygınlaştırılmıştır.
Gıda bankacılığı sisteminde yer alan aracı kurumların kuruluş şekli, genel olarak kâr amacı gütmeyen dernek veya vakıf olarak karşımıza çıkmaktadır. Gıda bankacılığı faaliyetinde bulunacak dernek/vakıfların birtakım yükümlülükleri bulunmaktadır (Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, 2020). Bu yükümlülüklerin temelinde; bağışların dağıtılmasında ihtiyaç sahipleri arasında ayrım yapılmadan gerçek ihtiyaç sahibi olmalarına dikkat edilmeleri, dağıtım organizasyonlarında saygın ve güvenilir kuruluşlarla iş birliği yapılması, önemli görülmektedir. Bu kapsamda toplanan bağışların uygun şartlarda depolanmaları ve nakledilmeleri, gıda bankasına yapılan bağışlar ücret karşılığı dağıtılmamaları, üçüncü kişilere satılamamaları, kâr, komisyon vb. talep edilmemesi, toplanan bağışların gıda bankalarının mensuplarına dağıtılmaması, gıda bankasına yapılan bağışların mutlaka faturalandırılmasına, faturasız ve irsaliyesiz malların kabul edilmemesi gibi esaslara uyulması gerekli görülmektedir. Gıda bankacılığının Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gıda israfı ver yoksullukla mücadelede etkin bir yöntem olduğu kabul edilmektedir. Gıda bankacılığı sisteminin yaygınlaştırılması için; sisteme uygun kanuni düzenlemenin olması, sivil toplum kuruluşlarının gıda bankası kurmaları ve mevcut organizasyonların geliştirilmesi yönünde desteklenmesi, farkındalık çalışmalarının okul ve kamu kurumlarından başlayarak artırılması, kamu ve sivil toplum sektörünün ayni yardımlarında gıda bankacılığı bağışlarını kullanmaları ve kaynak geliştirme programlarını devre almaları önemli olarak görülmektedir. Gıda israfına yönelik çözüm arayışı olarak görülmeyen gıda bankacılık sisteminin, amaç ve hedefine uygun hareket edilmesinde sorunun çözümüne katkıda bulunabileceği beklenmektedir.
KAYNAKÇA
Lipsinki B., Hanson C., Lomax J., Kitinoja L., Waite R., Searchinger T., 2013. Reducing Food Loss and Waste. Working Paper, Installment 2 of Creating a Sustainable Food Future. Washington, DC: World Resources Institute.
Beretta, C., Stoessel, F., Baier, U., Hellweg, S., 2013. Quantifying food losses and the potential for reduction in Switzerland. Waste Management.
Demirbaş, N. 2018. Dünyada ve Türkiye’de Gıda İsrafını Önleme Çalışmalarının Değerlendirilmesi (Evaluation of Food Waste-Prevention Actions in the World and in Turkey). VIII. IBANESS Congress Series, April, 21-22. Plovdiv Bulgaria.
FAO. 2019. Food Wastage Footprint: Impacts on Natural Resources; FAO: Rome, Italy.
Güneş, E ve Keskin, B. 2017. Gıda Bankacılığı: Türkiye için Bir Değerlendirme, III IBANESS Kongresi Series (International Balkan and Near Eastern Social Sciences Congress Series), Sayfa: 335-339, 04-05 Mart 2017, Edirne.
IFCO. 2021. Food waste by country: who’s the biggest waster? https://www.ifco.com/countries-with-the-least-and-most-food-waste/ Erişim Tarihi: 18.11.2021.
Steyaert J. 2019. 1967 John van Hengel & food banks.
https://historyofsocialwork.org/eng/details.php?cps=20&canon_id=172 (Erişim tarihi: 19.11.2021).
Tekiner İ.H., Mercan N.N., Kahraman A., Özel M. 2021. Dünya ve Türkiye’de gıda israfı ve kaybına genel bir bakış, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi (2021) 3 (2): 123-128.
TR israfı önleme vakfı 2020. http://www.israf.org/sayfa/Ilkeler/283.