Prof. Dr. Y. Birol SAYGI
Beykoz Üniversitesi
Genel olarak, bağışıklık sisteminiz sizi hastalığa neden olan mikroorganizmalara karşı korumak için olağanüstü bir iş çıkarır. Ama bazen başarısız olur. Bir mikrop sizi istila ederek hastalandırabilir. Bu sürece müdahale etmek ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek mümkün mü? Ya diyetinizi iyileştirirseniz? Belirli vitaminleri veya bitkisel preparatları alıyor musunuz? Mükemmele yakın bir bağışıklık tepkisi üretme umuduyla yaşam tarzı değişiklikleri yapabilirmisiniz?
Bağışıklığınızı güçlendirmenin söylenmesi, yapmaktan daha kolay olsa da birkaç diyet ve yaşam tarzı değişikliği vücudunuzun doğal savunmasını güçlendirebilir ve zararlı patojenlerle veya hastalığa neden olan organizmalarla savaşmanıza yardımcı olabilir. Bağışıklığınızı artırma fikri baştan çıkarıcıdır, ancak bunu yapabilme yeteneği birkaç nedenden ötürü zor olduğu kanıtlanmıştır. Bağışıklık sistemi tek bir varlık değil, bir sistemdir. İyi çalışması için denge ve uyum gerektirir. Araştırmacıların, bağışıklık tepkisinin karmaşıklığı ve birbirine bağlılığı hakkında bilmediği çok şey bulunmaktadır. Günümüzde, yaşam tarzı ile gelişmiş bağışıklık işlevi arasında bilimsel olarak kanıtlanmış doğrudan bağlantı yoktur. Ancak bu durum, yaşam tarzının bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerinin ilgi çekici olmadığı ve araştırılmaması gerektiği anlamına gelmez. Araştırmacılar diyet, egzersiz, yaş, psikolojik stres ve diğer faktörlerin insanlarda bağışıklık tepkisi üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Bu arada, genel sağlıklı yaşam stratejileri, bağışıklık sisteminize üstünlük sağlamaya başlamanın iyi bir yoludur.
Bağışıklık sisteminizi güçlendirmenin sağlıklı yolları
İlk savunma hattınız sağlıklı bir yaşam tarzı seçmektir. Genel sağlık kurallarına uymak, bağışıklık sisteminizi güçlü ve sağlıklı tutmak için atabileceğiniz en iyi adımdır. Bağışıklık sisteminiz de dahil olmak üzere vücudunuzun her parçası, çevresel saldırılardan korunduğunda ve aşağıdakiler gibi sağlıklı yaşam stratejileriyle desteklendiğinde daha iyi çalışır:
- Yeterince uyuyun: Uyku ve bağışıklık birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Aslında yetersiz veya kalitesiz uyku, hastalığa daha yüksek yatkınlıkla bağlantılıdır. Yeterince dinlenmek doğal bağışıklığınızı güçlendirebilir. Ayrıca, bağışıklık sisteminizin hastalıkla daha iyi savaşmasına izin vermek için hasta olduğunuzda daha fazla uyuyabilirsiniz. Yetişkinler her gece 7 veya daha fazla saat uyumayı hedeflerken, gençler 8-10 saate ve daha küçük çocuklara ve bebeklere 14 saate kadar ihtiyaç duyarlar. Uyumakta güçlük çekiyorsanız yatmadan önce ekran süresini bir saatliğine sınırlandırmayı deneyin, çünkü telefonunuzdan, televizyonunuzdan ve bilgisayarınızdan yayılan mavi ışık sirkadiyen ritminizi veya vücudunuzun doğal uyanma-uyku döngüsünü bozabilir. Sirkadyen ritim, özetle vücudunuzun saatidir. Vücudunuzun kimyasal ve hormonal üretim ve metabolizmasını yaklaşık 24 saatlik döngü boyunca düzenler. Bu, uyku zamanında uyumanızı ve uyanmanız gerektiğinde uyanmanızı sağlar. Diğer uyku hijyeni ipuçları arasında tamamen karanlık bir odada uyumak veya uyku maskesi kullanmak, her gece aynı saatte yatmak ve düzenli egzersiz yapmak yer alır. Yetersiz uyku hastalanma riskinizi artırabilir.
- Daha fazla bitkisel bazlı gıdaları tüketin: Meyveler, sebzeler, kabuklu yemişler, kepekli tahıllar ve baklagiller gibi bütün bitkisel bazlı gıdalar, zararlı patojenlere karşı size üstünlük sağlayabilecek besin bileşenleri ve antioksidanlar açısından zengindir. Bu gıdalardaki antioksidanlar, vücudunuzda yüksek seviyelerde biriktiklerinde iltihaplanmaya neden olabilecek serbest radikaller adı verilen kararsız bileşiklerle savaşarak iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olurlar. Kronik iltihaplanma, kalp hastalığı, Alzheimer ve bazı kanserler dahil olmak üzere çok sayıda sağlık sorunuyla bağlantılıdır. Bu arada, bitkisel gıdalardaki lif, bağırsak mikrobiyomunuzu veya bağırsağınızdaki sağlıklı bakteriler topluluğunu beslerler. Sağlam bir bağırsak mikrobiyomu bağışıklığınızı artırabilir ve zararlı patojenlerin sindirim sisteminiz yoluyla vücudunuza girmesini önlemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, meyve ve sebzeler, soğuk algınlığının süresini azaltabilecek C vitamini gibi bileşenlerce zengindir.
- Daha sağlıklı yağlar tüketin: Zeytinyağı ve somonda gibi gıdalarda bulunan sağlıklı yağlar, iltihabı azaltarak vücudunuzun patojenlere karşı bağışıklık tepkisini artırabilir. Düşük seviyeli iltihaplanma, stres veya yaralanmaya normal bir tepki olsa da kronik iltihaplanma bağışıklık sisteminizi baskılayabilir. Son derece antiinflamasyon olan zeytinyağı, kalp hastalığı ve tip 2 diyabet gibi kronik hastalık riskinin azalmasıyla bağlantılıdır. Ayrıca, antiinflamasyon özellikleri, vücudunuzun zararlı hastalıklara neden olan bakteri ve virüslerle savaşmasına yardımcı olabilir. Somon ve chia tohumlarında bulunan Omega-3 yağ asitleri de iltihaplanma ile savaşır.
- Daha fazla fermente yiyecekler tüketin veya probiyotik takviye alın: Fermente gıdalar, sindirim sisteminizi dolduran probiyotik adı verilen faydalı bakteriler açısından zengindir. Bu gıdalar arasında yoğurt, lahana turşusu ve kefir bulunur. Araştırmalar, gelişen bir bağırsak bakteri ağının, bağışıklık hücrelerinizin normal, sağlıklı hücreler ile zararlı istilacı organizmalar arasında ayrım yapmasına yardımcı olabileceğini göstermektedir. Düzenli olarak fermente yiyecekler yemiyorsanız, probiyotik takviyeleri başka bir seçenektir. Bağırsak sağlığı ve bağışıklığı birbiriyle derinden bağlantılıdır. Fermente gıdalar ve probiyotikler, zararlı patojenleri tanımlamasına ve hedeflemesine yardımcı olarak bağışıklık sisteminizi güçlendirebilir.
- Eklenen şekerleri sınırlayın: Araştırmalar, ilave şekerlerin ve rafine karbonhidratların aşırı kilo ve obeziteye orantısız bir şekilde katkıda bulunabileceğini göstermektedir. Obezite aynı şekilde hastalanma riskinizi artırabilir. Grip aşısı olan obezlerin, gribe yakalanma olasılığının, aşılanan obezite olmayan bireylere göre iki kat daha fazla olduğunu belirtilmektedir. Şeker alımını azaltmak, iltihabı azaltabilir ve kilo vermeye yardımcı olabilir. Böylece tip 2 diyabet ve kalp hastalığı gibi kronik sağlık sorunları riskinizi azaltabilir. Obezite, tip 2 diyabet ve kalp hastalığının bağışıklık sisteminizi zayıflatabileceği göz önüne alındığında, eklenen şekerlerin sınırlandırılması, bağışıklık sistemini güçlendiren bir diyetin önemli bir parçasıdır. Şeker alımınızı günlük kalorinizin %5’inden daha azı ile sınırlandırmaya çalışmalısınız. Bu, 2.000 kalorilik diyet uygulayan biri için yaklaşık iki yemek kaşığı (25 gram) şekere eşittir.
- Orta düzeyde egzersiz yapın: Uzun süreli yoğun egzersiz bağışıklık sisteminizi baskılayabilir, ancak orta düzeyde egzersiz onu güçlendirebilir. Araştırmalar, tek bir ılımlı egzersiz seansının bile bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde aşıların etkinliğini artırabileceğini göstermektedir. Dahası, düzenli, orta düzeyde egzersiz, iltihabı azaltabilir ve bağışıklık hücrelerinizin düzenli olarak yenilenmesine yardımcı olabilir. Orta derecede egzersiz örnekleri arasında tempolu yürüyüş, sabit bisiklet, koşu, yüzme ve hafif yürüyüş bulunur. Çoğu insan haftada en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz yapmayı hedeflemelidir.
- Susuz kalmayın: Hidrasyon sizi mutlaka mikroplardan ve virüslerden korumaz, ancak dehidrasyonu önlemek genel sağlığınız için önemlidir. Dehidrasyon baş ağrısına neden olabilir ve fiziksel performansınızı, odaklanmanızı, ruh halinizi, sindiriminizi ve kalp ve böbrek fonksiyonunuzu engelleyebilir. Bu komplikasyonlar hastalığa yatkınlığınızı artırabilir. Dehidrasyonu önlemek için, her gün yeterli miktarda sıvı içilmelidir. Genel bir kural olarak, susadığınızda içmeli ve artık susamadığınızda bırakmalısınız. Yoğun egzersiz yapıyorsanız, dışarıda çalışıyorsanız veya sıcak bir iklimde yaşıyorsanız daha fazla sıvıya ihtiyacınız olabilir. Yaşlı yetişkinlerin vücutları yeterince susuzluk sinyali vermediği için içme dürtüsünü kaybetmeye başladığını unutmamak önemlidir. Yaşlı yetişkinlerin susamış olsalar bile düzenli olarak içmeleri gerekir. Susuz kalmanın sizi hastalığa daha yatkın hale getirebileceğini göz önünde bulundurarak, her gün bol miktarda su içtiğinizden emin olunması gerekir.
- Stres düzeyinizi yönetin: Stres ve kaygıyı gidermek, bağışıklık sağlığının anahtarıdır. Uzun süreli stres, iltihaplanmanın yanı sıra bağışıklık hücresi fonksiyonundaki dengesizlikleri de artırır. Özellikle, uzun süreli psikolojik stres, çocuklarda bağışıklık tepkisini baskılayabilir. Stresinizi yönetmenize yardımcı olabilecek aktiviteler arasında meditasyon, egzersiz, günlük tutma, yoga ve diğer farkındalık uygulamaları bulunur. Bir terapistle görüşmekten de yararlanabilirsiniz.
- Besin takviyelerinde akıllı yaklaşım: COVID-19’u tedavi etme veya önleme yetenekleriyle ilgili iddialar duyarsanız, takviyelere başvurmak kolaydır. Ancak bu iddialar temelsiz ve doğru değildir. COVID-19’u önlemek veya tedavi etmek için herhangi bir bileşenin etkin kullanımını destekleyen hiçbir kanıt yoktur. Bununla birlikte, bazı araştırmalar aşağıdaki takviyelerin vücudunuzun genel bağışıklık tepkisini güçlendirebileceğini göstermektedir. Yapılan bir çalışmada, günde 1.000-2.000 mg C vitamini almak, soğuk algınlığı süresini yetişkinlerde %8 ve çocuklarda %14 azaltmıştır. Yine de takviye etmek soğuk algınlığının başlamasını engellememiştir. D Vitamini eksikliği hastalanma şansınızı artırabilir, bu nedenle takviye almak bu etkiyi ortadan kaldırabilir. Çinko, soğuk algınlığı olan 575 kişide yapılan bir incelemede, günde 75 mg’dan fazla çinko takviyesi, soğuk algınlığı süresini %33 oranında azalttığı saptanmıştır. Mürverin viral üst solunum yolu enfeksiyonlarının semptomlarını azaltabileceği saptanmış ancak daha fazla araştırmaya ihtiyaç bulunmaktadır. 700’den fazla kişide yapılan bir araştırma, ekinezya alanların soğuk algınlığından plasebo alan veya hiç tedavi almayanlara göre biraz daha hızlı iyileştiğini, ancak farkın önemsiz olduğunu bulgulamıştır. 146 kişide yapılan 12 haftalık bir çalışmada, sarımsak takviyesinin soğuk algınlığı insidansını yaklaşık %30 azalttığını saptanmıştır. Bununla birlikte, daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu takviyeler yukarıda bahsedilen çalışmalarda potansiyel göstermiş olsa da bu COVID-19’a karşı etkili oldukları anlamına gelmez. Ayrıca, besin takviyelerinin birçoğu yasal olarak düzenlenmedikleri için yanlış etiketlenmeye meyillidir.
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, ellerin sık sık yıkanması ve etlerin iyice pişirilmesi gibi enfeksiyondan kaçınmak için adımlar atılması, sigara içilmemesi, doymuş yağlar ve şekerlerin toplam kalorinin %10’u ile sınırlanması, kırmızı ve işlenmiş et tüketiminin en aza indirilmesi, sağlıklı kilonun korunması ve kan basıncının kontrol edilmesi, alkol içilse de ölçülü olarak tüketilmesi önemlidir. Yaş grubunuzdaki ve risk kategorinizdeki insanlar için düzenli tıbbi tarama testleri yaptırılarak bağışıklığınızın sağlıklı bir şekilde artırılması gerekmektedir.
Eczane ve market raflarındaki birçok ürün bağışıklığı artırdığını veya desteklediğini iddia etmektedir. Ancak bağışıklığı artırma kavramı aslında bilimsel olarak çok az anlam ifade etmektedir. Aslında, vücudunuzdaki hücre sayısını artırmak (bağışıklık hücreleri veya diğerleri) mutlaka iyi bir şey değildir. Örneğin, “kan dopingi” yapan (kan hücrelerinin sayısını artırmak ve performanslarını artırmak için sistemlerine kan pompalayan) sporcular felç riskini taşımaktadır. Bağışıklık sisteminizin hücrelerini güçlendirmeye çalışmak özellikle karmaşıktır çünkü bağışıklık sisteminde pek çok farklı mikroorganizmalara pek çok şekilde yanıt veren çok sayıda farklı hücre türü bulunmaktadır. Hangi hücreleri hangi sayıya yükseltmelisiniz? Şimdiye kadar bilim adamları bunun cevabını bilmemektedir. Bilinen şey, vücudun sürekli olarak bağışıklık hücrelerini ürettiğidir. Kesinlikle, muhtemelen kullanabileceğinden çok daha fazla lenfosit üretir. Fazladan hücreler kendilerini apoptoz (Apoptosis veya apoptoz, programlı hücre ölümü demektir) adı verilen, bazıları herhangi bir eylem görmeden önce, bazıları savaş kazanıldıktan sonra doğal bir hücre ölümü süreci geçirirler. Bağışıklık sisteminin optimum seviyede çalışması için kaç hücreyi veya en iyi hücre karışımını kimse bilmemektedir.
Bağışıklık sistemi ve yaş
Yaşlandıkça, bağışıklık tepkisi kabiliyetimiz azalır ve bu da daha fazla enfeksiyona katkıda bulunur. Gelişmiş ülkelerde ortalama yaşam süresi arttıkça, yaşa bağlı hastalıkların görülme sıklığı da artmaktadır. Bazı insanlar sağlıklı bir şekilde yaşlanırken, birçok araştırmanın sonucu, gençlerle karşılaştırıldığında yaşlıların bulaşıcı hastalıklara yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu ve daha da önemlisi onlardan ölme olasılığının daha yüksek olduğu şeklindedir. Solunum yolu enfeksiyonları, grip, COVID-19 virüsü ve özellikle pnömoni, dünya çapında 65 yaş üstü insanlarda önde gelen ölüm nedenleridir. Bunun nedenlerini kimse kesin olarak bilmemektedir. Ancak, bilim bu artmış riskin, muhtemelen timustan yaşla birlikte atrofiye olması ve enfeksiyonla savaşmak için daha az T hücresi üretmesi nedeniyle T hücrelerinde bir azalma ile ilişkili olduğunu belirtmektedir. Timus fonksiyonundaki bu azalmanın T hücrelerindeki düşüşü açıklayıp açıklamadığı veya diğer değişikliklerin bir rol oynayıp oynamadığı tam olarak anlaşılamamıştır. Ayrıca bilim, kemik iliğinin bağışıklık sisteminin hücrelerini oluşturan kök hücreleri üretmede daha az etkili olup olmadığı ile ilgilenmektedir. Yaşlılarda beslenme ve bağışıklık arasında bir bağlantı görülmektedir. Zengin ülkelerde bile şaşırtıcı derecede yaygın olan bir tür yetersiz beslenme, “mikro besin yetersiz beslenme” olarak bilinir. Kişinin diyetle elde edilen veya diyetle takviye edilen bazı temel vitamin ve minerallerin eksik olduğu mikro besin yetersizliği, yaşlılarda da meydana gelebilir. Yaşlı insanlar daha az yemek yeme eğilimindedir ve genellikle diyetlerinde daha az çeşitlilik vardır. Önemli bir soru, diyet takviyelerinin yaşlıların daha sağlıklı bir bağışıklık sistemini korumasına yardımcı olup olmayacağıdır. Yaşlı insanlar bu soruyu kesinlikle doktorlarıyla değerlendirmelidirler.
Diyet ve bağışıklık sisteminiz
Herhangi bir savaş gücü gibi, bağışıklık sistemi ordusu midemiz üzerinden yürümektedir. Sağlıklı bağışıklık sistemi savaşçılarının iyi ve düzenli beslenmeye ihtiyacı vardır. Bilim adamları, yetersiz beslenen insanların bulaşıcı hastalıklara karşı daha savunmasız olduğunu uzun süredir kabul etmektedir. Çeşitli mikro besin eksikliklerinin, örneğin çinko, selenyum, demir, bakır, folik asit ve A, B6, C ve E vitaminlerinin eksikliklerinin bağışıklık tepkilerini değiştirdiğine dair kanıtlar vardır. Diyetinizin tüm mikro besin ihtiyaçlarınızı karşılamadığından şüpheleniyorsanız, günlük multivitamin ve mineral takviyesi almak, bağışıklık sistemi üzerinde olası herhangi bir yararlı etkinin ötesinde başka sağlık yararları sağlayabilir.
Bitkiler ve takviyelerle bağışıklığı iyileştirmek mi?
Eczane ve marketlerde, “bağışıklığı desteklediğini” veya başka bir şekilde bağışıklık sisteminizin sağlığını artırdığını iddia eden besin takviyeleri ve bitkisel preparatlar bulunmaktadır. Bazı preparatların bağışıklık fonksiyonunun bazı bileşenlerini değiştirdiği bulunmasına rağmen, şu ana kadar bunların, enfeksiyon ve hastalığa karşı daha iyi korunduğunuz noktaya kadar bağışıklığı güçlendirdiğine dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Bir bitkinin ya da herhangi bir maddenin bağışıklığı geliştirip geliştiremeyeceğini göstermek, henüz oldukça karmaşık bir konudur. Örneğin bilim adamları, kandaki antikor seviyelerini yükselten bir bitkinin aslında genel bağışıklık için yararlı bir şey yapıp yapmadığını bilmiyorlar.
Stres ve bağışıklık fonksiyonu
Modern tıp, zihin ve beden arasındaki yakından bağlantılı ilişkiyi takdir etmeye başlamıştır. Mide rahatsızlığı, kurdeşen ve hatta kalp hastalığı gibi çok çeşitli hastalıklar duygusal stresin etkileriyle bağlantılıdır. Zorluklara rağmen, bilim adamları aktif olarak stres ve bağışıklık fonksiyonu arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Öncelikle, stresi tanımlamak zordur. Bir kişi için stresli bir durum gibi görünen şey bir başkası için değildir. İnsanlar stresli olarak gördükleri durumlara maruz kaldıklarında, ne kadar stres hissettiklerini ölçmek zordur ve bir kişinin stres miktarına ilişkin öznel izleniminin doğru olup olmadığını bilmek bilim insanı için zordur. Bilim insanı, kalbin dakikada kaç kez attığı gibi yalnızca stresi yansıtabilecek şeyleri ölçebilir, ancak bu tür önlemler başka faktörleri de yansıtabilir. Bununla birlikte, stres ve bağışıklık işlevi arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim adamlarının çoğu, ani, kısa ömürlü bir stres faktörünü incelememektedir. Daha ziyade, aile, arkadaşlar ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkilerden kaynaklanan kronik stres olarak bilinen daha sabit ve sık stres etkenleri veya kişinin işinde iyi performans göstermesi için sürdürülen zorlukları incelemeye çalışırlar. Bazı bilim adamları ise devam eden stresin bağışıklık sistemine zarar verip vermediğini araştırmaktadırlar.
Ancak bilim adamlarının insanlarda “kontrollü deneyler” dediği şeyi yapmak zordur. Kontrollü bir deneyde, bilim adamı belirli bir kimyasalın miktarı gibi tek bir faktörü değiştirebilir ve daha sonra bu değişikliğin belirli bir bağışıklık sistemi hücresi tarafından üretilen antikorların miktarı gibi diğer ölçülebilir fenomenler üzerindeki etkisini ölçebilir. Canlı bir hayvanda ve özellikle bir insanda, bu tür bir kontrol mümkün değildir, çünkü ölçümler yapılırken kişinin başına gelen pek çok şey bulunmaktadır. Stresin bağışıklık ile ilişkisinin ölçülmesindeki bu kaçınılmaz zorluklara rağmen bilim adamları ilerleme kaydetmektedir.
“Soğuk” size zayıf bir bağışıklık sistemi verir mi?
Hemen hemen her anne şunu söylemiştir: “Bir ceket giyin yoksa üşütürsün! Haklı mı? Muhtemelen hayır, orta derecede soğuk sıcaklıklara maruz kalmak enfeksiyona yatkınlığınızı artırmaz. Kışın “soğuk ve grip mevsimi” olmasının iki nedeni vardır. Kışın insanlar, mikroplarını geçirebilecek diğer insanlarla daha yakın temas halinde, kapalı alanda daha fazla zaman geçirirler. Ayrıca grip virüsü, hava soğuk ve daha az nemli olduğunda daha uzun süre havada kalır. Ancak araştırmacılar, farklı popülasyonlarda bu soruyla ilgilenmeye devam etmektedir. Farelerle yapılan bazı deneyler, soğuğa maruz kalmanın enfeksiyonla baş etme yeteneğini azaltabileceğini öne sürmektedir. Peki ya insanlar? Bilim adamları insanları soğuk suya batırdılar ve diğerlerini donma altı sıcaklıklarda çıplak oturttular. Antarktika’da yaşayan ve Kanada Kayalıklarındaki keşif gezilerinde yaşayan insanları incelemişlerdir. Sonuçlar karışıktır. Örneğin, araştırmacılar, soğukta şiddetli egzersiz yapan yarışmacı kros kayakçılarında üst solunum yolu enfeksiyonlarında bir artış olduğunu, ancak bu enfeksiyonların soğuktan mı yoksa diğer faktörlerden mi (yoğun egzersiz veya havanın kuruluğu gibi) kaynaklandığını bilinmemektedir. Konuyla ilgili yüzlerce tıbbi araştırmayı gözden geçiren ve kendi araştırmalarından bazılarını yürüten bir grup Kanadalı araştırmacı, orta derecede soğuğa maruz kalma konusunda endişelenmeye gerek olmadığı sonucuna varmışlar ve insan bağışıklık sistemi üzerinde zararlı bir etkisinin olmadığını belirlemişlerdir. Dışarısı soğukken sıkı giyinmelimisiniz? Rahatsızsanız veya donma ve hipotermi gibi sorunların risk oluşturduğu uzun bir süre dışarıda kalacaksanız cevap “evet” tir. Ancak bağışıklık konusunda endişelenmeyin.
Egzersiz: Bağışıklık için iyi mi yoksa kötü mü?
Düzenli egzersiz, sağlıklı yaşamın temellerinden biridir. Kardiyovasküler sağlığı iyileştirir, kan basıncını düşürür, vücut ağırlığını kontrol etmeye yardımcı olur ve çeşitli hastalıklara karşı korur. Ancak bağışıklık sisteminizi doğal olarak güçlendirmeye ve sağlıklı tutmaya yardımcı olur mu? Sağlıklı bir diyet gibi, egzersiz de genel sağlığa ve dolayısıyla sağlıklı bir bağışıklık sistemine katkıda bulunabilir. Bağışıklık sisteminin hücrelerinin ve maddelerinin vücutta serbestçe hareket etmesine ve çalışırken verimli bir şekilde yapılmasına izin veren iyi dolaşımı teşvik ederek doğrudan katkıda bulunabilir.