Prof. Dr. Y. Birol SAYGI
Beykoz Üniversitesi
Gıdanın temini ve bulunabilirliği, çağlar boyunca uygarlıkların ortaya çıkışını, gelişimini ve kalıcılığını şekillendiren çok önemli bir faktör olmuştur. Son birkaç on yıldır gıda, gerçek anlamda daha ucuz ve muhtemelen tarihin herhangi bir döneminde olduğundan daha kolay bulunabilmektedir. Bu da gıda politikalarının ulusal ve uluslararası kararlarda önceki zamanlara göre neden daha az önem kazandığını kısmen açıklamaktadır. İleriye doğru, gıda sistemine yönelik bilinen tehditleri ve açlığın artma risk faktörlerini belirleyebiliriz. Nüfus ve tüketim artışı, mevcut yüzyılın büyük bölümünde gıda talebinin artmasına neden olurken, toprak, su ve diğer kaynaklar için artan rekabet gıda arzını tehdit etmektedir. Bu, küresel değişim tehdidi ve gıda sistemini önceden tahmin edilemeyen şoklara karşı dirençli hale getirme gereksinimidir. Emtia fiyatları artışına verilen tepkilerden de görüleceği gibi gıda politikalarının önümüzdeki yıllarda öneminin artacağı aşikardır. Gıda sistemi; üretim, işleme, taşıma ve tüketimi içeren karmaşık bir faaliyetler ağıdır. Gıda sistemi ile ilgili konular arasında, gıda üretiminin yönetişimi ve ekonomisi, sürdürülebilirliği, gıdayı israf etme derecemiz, gıda üretiminin doğal çevreyi nasıl etkilediği, gıdanın birey ve nüfus sağlığı üzerindeki etkisi yer almaktadır.
Bugün dünya tarımı, artan dünya nüfusunun nasıl besleneceği, dünyadaki kırsal yoksulluğun nasıl azaltılacağı ve küresel çevresel değişimin ışığında ekosistem mal ve hizmetlerinin nasıl yönetileceği dahil olmak üzere büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Geleneksel olarak, modern üretim ve tüketim sistemlerinin bileşenleri, belirli bir unsurun veya faaliyetin verimliliğini artırmak için yapılan çalışmalarda, bunun tüm sistemin verimliliğini de artıracağı varsayımına dayanarak değerlendirilmiş veya analiz edilmektedir. Bununla birlikte, son yıllarda, bu karmaşık sorunları ele almak için daha bütünsel bir çerçeveye ihtiyaç duyulduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, gıda güvenliğini artırmak için müdahale noktalarının belirlenmesine yardımcı olmak için farklı aktörlerin, faaliyetlerin ve sonuçların, sistemlerin etkisini ve geri bildirimlerini belirlemek, analiz etmek ve değerlendirmek için yeni bir gıda sistemleri yaklaşımı yaygın olarak benimsenmelidir.
Bu nedenle gıda sistemi, yalnızca yiyeceklerimizi tarladan sofraya nasıl aldığımıza ilişkin temel unsurları değil, aynı zamanda bir popülasyonu beslemeyle ilgili tüm süreçleri ve altyapıyı da içermektedir. Sistemler, örneğin, tarım sistemleri, tarım ekosistemleri, ekonomik sistemler ve sosyal sistemler gibi sistemler içinde de mevcut olabilir ve bunlar, su, enerji, finansman, pazarlama, politika, mutfak sistemlerinin vb. alt kümeleridir. Nüfus sağlığı, özellikle obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalık gibi beslenme ile ilgili kronik hastalıklar ve bazı kanser türleri küresel hastalık yüküne büyük katkıda bulunduğundan, gıda sistemleri zorluklarının ele alınmasında kilit bir faktördür.
Gelecek için sürdürülebilir, eşitlikçi ve sağlıklı gıda sistemlerini planlamak için, çeşitli disiplinlerden entegre ve yenilikçi analitik yöntemler ve yaklaşımların yanı sıra etkili sektörler arası politika analizi ve çok paydaşlı katılımlara ihtiyacımız bulunmaktadır. Gıda sistemleri ve sürücüleri incelendiğinde oluşan matriksin çözümlenmesi gelecek için çok önemlidir. Gıdalarımız, vücuda enerji sağlamadan daha fazlası olup çoğumuz için bir yaşam biçimidir. Mesele sadece miktar olmayıp, kalite, sağlık ve mutluluk da önemlidir. Ancak iklim değişikliği tehdidine, çevrenin ölümüne, daha uzun yaşayan ve artan küresel nüfusa rağmen daha fazla ve daha hızlı üretim talebi önemli bir gerçektir. Gıda sistemlerinin nasıl daha iyi çalışabileceğini ve gıdaları herkes için adil ve sağlıklı hale getirebileceği gıda güvenliği ve tarımın geleceğini şekillendirmekten geçmektedir.
Gıda güvenliği ve ilgili temel konulardaki yeteneklerimiz ve deneyimlerimize dayanarak düzenlenen diyaloglar aracılığıyla, tüm sektörlerden ve bölgelerden liderler, dünyanın gıda sistemlerinin aşağıdakileri olmasını amaçlayan dört temel hedef etrafında bir araya gelmiştir;
- Kapsayıcı, tüm gıda sistemi aktörleri, özellikle küçük çiftlik sahipleri, kadınlar ve gençler için ekonomik ve sosyal kapsayıcılığı sağlamak.
- Sürdürülebilir, olumsuz çevresel etkileri en aza indirmek, kıt doğal kaynakları korumak ve gelecekteki şoklara karşı dayanıklılığı güçlendirmek.
- Verimli, küresel ihtiyaçlar için yeterli miktarda gıda üretirken, hasat sonrası kaybı ve tüketici israfını en aza indirmek,
- Besleyici ve sağlıklı, çok çeşitli sağlıklı, besleyici ve güvenli yiyeceklerin tüketilmesini sağlar.
“Kapsayıcı, sürdürülebilir, verimli ve sağlıklı” gıda sistemleri arzusuna ulaşmak kolay olmayacaktır. Bir dizi önemli küresel eğilim, gelecekte hem zorluklar hem de fırsatlar ortaya çıkaracaktır. Çözümlemek için sistemik ve birbirine bağlı zorlukları ele almak için bütünsel bir yaklaşım gerektirmektedir. Bugün, dünyadaki her dokuz kişiden biri düzenli olarak yeterli gıdaya ulaşamıyor ve nüfusun yaklaşık üçte biri kiloludur. Bu bir matematik problemi olsaydı, bu sayılar bir araya gelmezdi. Bu olgu bugünkü küresel gıda sisteminin gerçekliğidir. 2030’da küresel gıda sistemimiz için oluşturulan “Küresel Gıda Sistemleri Senaryoları Matrisi” nde dört ana olasılık ortaya konulmaktadır. Sonuçlar, senaryo çalışmasına yaklaşmanın standart bir yolu olan ikiye ikiye bir matrise dayanmaktadır. Talep kaymasını “x” eksenine yerleştirerek (kaynak yoğun ve kaynak verimli tüketimi karşılaştırarak) ve “y” ekseninde pazar bağlanabilirliği dikkate alınarak gelecekteki gıda sistemimiz için dört varsayımsal senaryonun geliştirilmesine yol açmıştır:
- En Zenginlerin Hayatta Kalması: Olası en kötü senaryo olup matrisin güneybatı çeyreğinde bulunmaktadır. Bu senaryo, araştırmacıların “en zenginlerin hayatta kalması” adını verdiği bir senaryodur. Bu senaryo kulağa tanıdık gelebilir. Kaynak yoğun tüketimin ve bağlantısız pazarların bir kombinasyonu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında büyük bir boşluk yaratır ve iklim değişikliği hakkında çok az şey yapılmaktadır. Nüfus artışı, artan eşitsizlik ve gıda fiyatları nedeniyle jeopolitik çatışma ve göçte artış olacaktır. Sermayenin yoğunlaşması ve zengin bir azınlık tarafından kaynakların tükenmesi ile birlikte etkili iklim değişikliği politikasını uygulamadaki başarısızlık, bugün gördüğümüz kalıplar için geçerlidir.
- Kontrol Edilmemiş Tüketim: Diğer bir olası senaryo, yüksek pazar bağlantısına sahip kaynak yoğun bir senaryo olan “kontrolsüz tüketimdir”. Çok yakın zamana kadar Batı’nın belki de en aşina olduğu senaryo budur. Aşırı tüketim, sağlıksız yiyecek seçimleri ve sürdürülebilirliğe çok az önem vererek gıdalara erişim kolaylığı ile karakterize bir senaryodur. Yeni teknolojiler, pazarın daha fazla gıda üretimiyle yanıt vermesine izin verir. Öncelikle düşük besin kalitesi ile yüksek hacimli verime odaklanılmıştır. Ticaret, talebi karşılamak için artmıştır. Gıda fiyatları düşük kalarak hem çok uluslu şirketlere hem de tüketicilere kısa vadeli faydalar sağlayacaktır. Uzun vadede, sağlıksız diyetlerin tüketimi sağlık hizmeti maliyetlerinin artmasına neden oluyor, yüksek talebi karşılamak için doğal kaynaklar yok ediliyor ve küçük işletmeler çok uluslu üreticilere karşı kaybediyor.
- Açık Kaynak Sürdürülebilirliği: “Kuzeydoğu” senaryosu, genellikle bu tür bir matriste en iyi yanıttır. Kaynak verimli tüketim ve yüksek oranda bağlantılı pazarların bir birleşimi olan açık kaynaklı sürdürülebilirliktir. Bu senaryonun gerçeğe dönüşmesi için, hükümetlerin sorumlu uluslararası ticareti benimsemesi ve gıda zincirlerini daha şeffaf hale getirmesi ve çiftçilerin daha verimli tarım yöntemleri için çalışması gerekmektedir.
Kaynak verimli tüketim ve bağlantılı pazarlar, gıda kaynaklarının artmasına ve daha güçlü gıda sistemlerinin kurulmasına yol açar. Gıda fiyatları daha yüksek, gıdanın “gerçek maliyetini” yansıtır ve küresel ekonomilerin güçlenmesi, daha fazla tüketicinin artan maliyeti karşılamasına izin verir. Daha sağlıklı, daha besleyici gıdalara doğru bir tüketici kayması olur. Hükümetler iklim değişikliği hedeflerini sürdürmeye çalışır. Birçoğu bu senaryodan yararlanırken, bazı çiftçiler bu bağlantılı küresel ekonominin dışında tutulabilir ve artan gıda fiyatlarını karşılayamayan tüketiciler etkilenecektir.
- Yerel, yeni Küreseldir: Bu senaryoda ülkeler, kaynakları verimli kullanan tüketime odaklanarak kendi kendine yeten sistemlerine güvenirler. Bazı gelişmiş ülkelerde bu, gıda sisteminin daha iyi anlaşılmasına ve takdir edilmesine ve daha sağlıklı beslenmeye doğru bir kaymaya yol açarken, bu senaryo iyi tarım arazisi olmayan ülkeler ve büyük ölçüde ithalata bağımlı olan gelişmekte olan ülkeler için zor olduğunu kanıtlıyor. Küresel gıda üreticileri, düşen satışlardan olumsuz etkileniyor ve endüstriyel çiftçiler, mahsul üretimlerini dengeleme ve daha çeşitli yiyecekler üretme konusunda baskı görüyor. Bu senaryoda gıda üretiminin çevresel etkisi büyük ölçüde azaltılır.
Bu senaryoların her birinin sistemik değişimi yönlendirmek için uzun vadeli düşünmenin gerekliliği vardır. Gıda sisteminin geleceğini şekillendirmede oynadıkları önemli rolün farkında olması gereken çeşitli gruplar (politika yapıcılar, çiftçiler, STK’lar, araştırmacılar ve tüketiciler) arasında büyük ölçekli planlama ve iş birliği ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak birbiriyle bağlantılı ve birçok kompleks sorunlar (teknoloji ve yenilik, hükümet düzenlemeleri, küresel ticaret ve daha fazlası) bulunmakta olup ancak her şeyden önce tüm paydaşların gıda sistemimizi şekillendirmede bir rol üstlenmeye ve “Gıda sistemleri besleyici ve 2030’da 8,5 milyar insanı sürdürülebilir şekilde besleyebilecek miyim? ” sorusunu cevaplamak için birlikte çalışmamız gerektiği gerçeğinin bilinmesi ve hareket edilmesi çok önemlidir.
Elbette bu senaryoların hiçbiri tamamen mükemmel değildir. Bu kadranların her birinde, nereye inersek inelim, kazananlar ve kaybedenlerin bir kombinasyonu olacaktır. Belki de bu nedenle, sürdürülebilir bir küresel gıda sistemine doğru ilerlemekte çok zorlanmaktayız.
Maalesef sorun birkaç küçük değişikliğin çözebileceğinden çok daha büyüktür. Çünkü küresel gıda sistemi hakkında konuştuğumuzda gerçekten tamamen farklı iki dünya düşünmekteyiz. Batı’da insanlar “ucuz kalorilere ve çok rahat bir yaşam tarzına” kolay erişimleriyle yönlendirildiği, gelişmekte olan dünyada ise insanların normal bir yaşamı sürdürebilecek besinlerden yoksun kaldığı gerçektir. Neredeyse en acımasız ironiyle, bu insanların çoğu aslında çiftçidir. Bu nedenle yemek yeme konusunda iki dünya olduğunu gerçekten fark etmeden çözümlerden bahsetmek neredeyse imkansızdır. Bu iki dünyanın küresel gıda sistemine ve bunun nasıl geliştirileceğine dair çok farklı iki tavır ortaya koyması şaşırtıcı değildir. İnsanlar endişeli olup genellikle sistemi kendi çıkarlarına göre optimize etmekteler, yani çözümler konusunda herkesin aynı sayfada olmadığı anlamına gelmektedir. Batı’da şu anda, verimliliği göz önünde bulundurarak oluşturulmuş bir gıda sistemini seçmiş olmanın sonuçlarına bakıyoruz. Burada ödül, daha pahalı, yüksek kaliteli gıdalardan ziyade daha ucuz, daha düşük kaliteli gıdaların tüketilmesidir. Bu sorun, daha az pazar bağlantısına ve daha sorumlu bir uluslararası ticarete doğru ilerlememiz gereken daha dar bir küresel gıda sistemine doğru son zamanlarda yaşanan kaymalarla daha da kötüleşmektedir. Daha sürdürülebilir bir gıda sisteminin birçok savunucusu bu sistemden uzaklaşırken, yine de Batı modernliğinin bu idealini arzulayan gelişmekte olan ülkelerde uygulamaya konulmaktadır.
Gelişmekte olan dünya hızlı bir şekilde Batı diyetine çok daha fazla yönelmektedir. Bunu büyük ölçüde Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde işlenmiş gıdanın kolaylığını isteyen gerçek bir orta sınıfın gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Amerikan ve yerel fast food zincirlerinin giderek artması bu olgunun bir örneğidir. Şu anda karşı karşıya olduğumuz büyük çaplı zorluklara rağmen, biz tüketiciler olarak küresel pazarda değişiklik yapmanın yolları olup bunun ana unsuru kalitatif bir gıda sistemine doğru ilerlemeye devam etmektir. Şu anki konuşulması gereken sadece verimle ilgili değil, kaliteyle ilgili olmalıdır. Aklımızdaki soru sadece daha fazlasını değil, nasıl daha iyi üretiyoruz da olmalıdır. Daha iyi bir gıda sistemi için gıda israfını azaltarak, daha iyi, daha sürdürülebilir yiyecekler seçerek ve kaliteden çok verime odaklanan bir gıda sistemini satın almayı reddederek çözmeye yardımcı olmaya devam etmek gerekmektedir.
Sonuç olarak Küresel beslenme kalıpları, karmaşık bir sosyo-ekonomik eğilimler ve itici güçler ağından da etkilenmektedir. Kentleşme, artan zenginlikle güçlü bir şekilde ilişkilidir ve yeterince gelişmiş lojistik ve altyapı, çok büyük yerleşim yerlerinde yaşayanları beslemek için gereklidir. Artan kentleşme ve kentsel yayılma, tarım için uygun arazi üzerinde doğrudan ve abartılı bir etkiye sahiptir. Ancak daha pek çok dolaylı etkisi de bulunmaktadır. Kentsel nüfus daha fazla kaynağa ihtiyaç duyan ya da daha az sağlıklı olan yiyecekleri kapsasa da daha fazla çeşitlilikte yiyeceklere erişebilmek istemektedir. Bununla birlikte, araştırmalar diyetin birincil belirleyicisinin kentsel veya kırsal yerleşimde gelir olduğunu göstermektedir. Bir ulusun gıda talebini doğru bir şekilde tahmin etmek için, kişi başına gelirin tam dağılımını ve bunun davranış ekonomisinde aktif bir araştırma alanı olan gıda satın alımlarına nasıl yansıdığını bilmek önemlidir. Bir bireyin açlıktan ölmeden yiyebileceği yiyecek miktarının alt sınırı ve fizyolojimiz tarafından belirlenen bir üst sınır vardır. Bu biyolojik gerçekler, gelir arttıkça gıdaya harcanan oranın azaldığını belirten Engel yasasının temelini oluşturur. On sekizinci yüzyılda, Thomas Malthus dünyayı hızlı nüfus artışının kendisi olmasa da gıda güvenliğinin sonuçları konusunda uyarmıştır. Demografik geçiş sayesinde artık nüfusun ve tüketimin artmaya son verdiği bir dünya hayal edebilir miyiz? Önümüzdeki birkaç on yıl boyunca verdiğimiz politika kararlar ve yürütme, bu dünyada yaşayan tüm insanların yeterli yiyeceğe erişip erişemeyeceğini belirleyecektir.