“Pazarlama Fark Yaratmaktır. Farkınızı Ortaya Koyun!”
İstanbul’da düzenlenen 2. Gıda, Tarım ve İnovasyon Zirvesi’ne katılan Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, yer aldığı panelde markalaşmanın tarihçesini anlatarak geçmişe ışık tutan bilgiler paylaştı. Gıda sektörünün ülkemizin gözbebeği olduğunu da belirten Sidar, başarılı markaların oluşması adına genç girişimcilere önemli tavsiyelerde bulundu.
Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Sidar, 2. Gıda, Tarım ve İnovasyon Zirvesi’nde (GİFT) özel bir panel oturumunda yer aldı. 2-3 Kasım tarihlerinde İstanbul Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gerçekleşen zirvede yaptığı panel konuşmasında markalaşmanın uzun bir süreç olduğunu belirten Sidar, “Dünya çapında veya yerel uzun ömürlü markalar olabildiği gibi, kendini yenileyemeyip pazar payı kaybeden ve ardından ömürlerini tüketen markalar da olabiliyor” dedi. Marka kavramının tarihçesine de değinen Sidar şu açıklamalarda bulundu:
Öncü markalaşma ilk kez Mezopotamya’da başladı
“Marka kavramının 4 bin senelik geçmişi bulunuyor. İlk markalar M.Ö.2500 civarında erken tunç çağında eski dünyanın merkezinde Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan Bereketli Hilal olarak adlandırılan Mezopotamya’ da ortaya çıktılar. Asur, Sümer ve Babil uygarlıklarına ev sahipliği yapan bu bölge dünyada tarımın başladığı, yazının bulunduğu ve yerleşik uygarlıkların ilk kez ortaya çıktığı coğrafyadır. Yine aynı dönemde Hindistan’da Indüs vadisinde bulunan Mohenjo-Daro da uygarlığın beşiklerinden biri olarak kabul edilir. Bu dönem ticaretin geliştiği, zanaatkarlarca el emeğiyle üretilen seramik ve toprak kap- kacak, tuğla gibi ürünlerin dolaşımının hızlandığı bir dönemdir. Bu ürünleri üreten ustalar ürünlerine kendilerine özgü sembol ya da mühürler basarlar ve böylece pazara sunulan malların hangi usta tarafından üretildiği belli olurdu. İşte dünya ticaret tarihinde Proto yani öncü markalar ilk kez bu dönemde ortaya çıkmaya başladılar. Bu arada Mohenjo-Daro’lu ustaların damgalarını taşıyan ürün kalıntılarının Mezopotamya’ da yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkması bu iki bölge arasında bir zamanlar ciddi bir ticari alışveriş olduğunu da göstermektedir.
Markalaşmanın ticarete katkısı
Bu dönemde ortaya çıkan markalı ürünler tüccarlara stok ve envanter kontrolü açısından da büyük kolaylıklar yarattı. Çünkü stoklarında bulunan ve farklı damgalara sahip olan ürünleri kontrol ederek satış miktarını ve ödemeleri takip edebiliyorlar ve farklı üreticilerden mal aldıkları zaman da kimden ne aldıklarını bu işaretlere bakarak ayırt edebiliyorlardı. Yine aynı dönemde Çin’de üretilen ipekli kumaşların kalıntılarına baktığımızda da, üreticilerin mallarının ayrışması için kendilerine özel farklı armalar kullandıklarını görüyoruz. Hatta bazı durumlarda malı satın alan ve pazara arzeden müşterinin adı bile bu ürünlerin üzerinde yer alıyordu. Günümüzde ürün ambalajları üstündeki logo ve grafik tasarımlar dışındaki barkod ve diğer ibareler bu sembollerin yerini almış durumdalar.
Akdeniz, pazarlamanın önemli bir merkezi oldu
Mezopotamya ve Indus vadisindeki uygarlıklar, M.Ö 1500’e doğru geç tunç çağında yıkıldılar. Üretim faaliyeti de yavaş yavaş doğu Akdeniz havzasına kaymaya başladı. O dönemin önemli tüccar devletlerinden Fenikeliler, Miken, Minos, Hitit ve Mısır uygarlıkları vasıtasıyla da bakır, seramik, topraktan mamül kap kacak, kandil gibi ürünlerin ticareti yapılıyordu. Kıbrıs’ ın ise dünyanın en büyük bakır madenlerine sahip olmasıyla ayrı bir önemi vardı. Kıbrıs’ın Yunancası olan Kipros da, bakırın simgesi cuprium (Cu) kelimesinden gelir. Damgalı bakır külçeleri de ilk markalı ürün örnekleri arasında sayılabilir.
Roma İmparatorluğunun markaların yaygınlaşmasına katkısı
Roma imparatorluğunun kurulmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’de yeşeren uygarlıkların ürünleri, imparatorluk vasıtasıyla yeni bölgelere yayıldı. Roma’nın yıkılmasının ardından Avrupa’nın ticari tarihine baktığımızda zaman ortaya çıkan şehir devletlerinin iktisadi faaliyetler ve bankacılıkta gelişme sağlayarak öncü seri üretim ve mal ihracı hamlelerini başlattıklarını görüyoruz. Akabinde coğrafi keşifler, yeni hammadde kaynaklarına ulaşılması Güney Amerika’dan transfer edilen kıymetli madenlerle birlikte Avrupa’da sermaye bolluğu yaşandı. Bu da üretim artışı sağlayarak uluslararası ticaret hacmini tarihte hiç olmadığı kadar genişletti. 18. yüzyıl sonlarına doğru buhar gücünün kullanılmasıyla başlayan sanayi devrimi sonrasında büyük bir üretim patlaması yaşandı. Başta tekstil ürünleri olmak üzere bir çok malı çok daha ucuza ve yüksek miktarda üretme imkanı doğdu. İngiltere’de başlayan sanayi devrimi; Belçika, Fransa ve Almanya’ya paralel olarak ABD ekonomilerinde çok büyük gelişmeler kaydedilmesine yol açtı. Bu üretim artışı sayesinde 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tüketim ürünleri kategorisinde bugün dünyanın mega markaları olma niteliğini hala taşıyan global markalar da doğmaya başladılar”
Gıda sektörü Türkiye’nin gözbebeği
Açıklamalarında gıda sektörünün Türkiye’nin gözbebeği olduğunu dile getiren Sidar, “Tarım ve Sanayi ürünleriyle birlikte gıda sektörümüzün yaklaşık 25 milyar dolarlık ihracat hacmi bulunuyor. Özellikle FMCG sektörü dediğimiz hızlı tüketim malları kapsamında yer alan gıda ürünlerinde markalaşmanın önemi büyük. Bugün dünyada marka yönetim sistemini ortaya atan şirketler de ağırlıklı olarak gıda sektörü arasından çıkmış ve dünya pazarlama tarihine isimlerini yazdırmışlardır. Türkiye bu konuda bir hayli gecikmiş olmakla birlikte, yerli şirketlerimiz içinde de global marka olma yolunda emin adımlarla yürüyen önemli ve başarılı örnekler olduğunu da özellikle vurgulamak isterim. Bu arada uluslararası pazarlarda markalaşmak isteyen şirketlere, devletimizin Turquality programıyla önemli destekler sunduğunu hatırlamakta yarar var” dedi.
80’li yıllardan sonra dış ticaret hacmi genişledi
1980’lerin başında Türkiye’nin yıllık ihracatının 3 milyar dolar seviyesinde olduğunu, 1983 yılından sonra ise hızla büyüdüğünün altını çizen Sidar, “Doğu blokunun çökmesi, Balkanlar ve Ortadoğu arasındaki jeopolitik konumumuz ve üretim gücümüz sayesinde önemli başarılar elde ettik. Ancak global bir marka olmak için daha fazlasını yapmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Sidar, başarılı markalar yaratmak adına genç girişimcilere ise şu tavsiyelerde bulundu:
- Hedef kitlenizi iyi tanıyın ve farklı pazarların tüketim alışkanlıklarını dikkate alarak hareket edin. Tüketici beklentilerine uygun ürünler üretip pazarda doğru konumlandırır ve marka yatırımı yaparsanız başarı olasılığı yükselir.
- Pazarı ve pazardaki rakiplerinizi iyi analiz etmeniz ve takip etmeniz büyük önem taşıyor.
- Pazarlama, fark yaratmaktır. Ürününüz fark yaratıyor, nihai kullanıcıya bir yenilik ve fayda sunuyor ve öne çıkıyorsa, rakiplere karşı bir adım öndesinizdir. Tüketiciye ürününüzü tekrar tekrar satın aldırabiliyorsanız, bu başarı yolunda çok önemli bir göstergedir.
- Sosyal medya ürün tanıtımında önemli ancak tek başına yeterli değil, marka iletişiminde hedef kitleniz ve ürününüze uygun tüm mecralardan etkinlikleri oranında yararlanmak gerekir, Sosyal medyayı da genel pazarlama iletişimi stratejiniz kapsamında değerlendirmek doğru olur.
TÜGİS Hakkında
Ülkemizin ilk işveren sendikalarından TÜGİS, aynı zamanda Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) kurucu üyesidir. Üyeleri arasında ülkemizin önde gelen gıda üreticilerinin yer aldığı TÜGİS, yarım asrı aşkın süredir Türk gıda sanayiinin gelişmesi ve uluslararası pazarlardaki rekabet gücünün artırılması adına öncü çalışmalara imza atmaktadır. TÜGİS, faaliyetlerine başladığı 1961 yılından bu yana sosyal diyaloğa, çalışma barışına ve gıda sanayiinin gelişimine kesintisiz katkıda bulunan yenilikçi bir sivil toplum örgütüdür.