Günümüzde, bir ülkenin veya belirli bir sektörün orta ve uzun vadeli büyümesinin araştırma ve geliştirme (ARGE) çalışmaları ile yakından ilgili olduğu açık bir şekilde ortaya konulmuştur. Bu ilgilinin en basit ölçümü olarak milli gelirden ARGE çalışmalarına ayrılan pay kullanılıyor. Ülkemizde 2019 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 19.2 artışla milli gelirden ayrılan pay yüzde 1.03’ den yüzde 1.06’ ya artış göstermiş. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 2.38 oranı dikkate alındığında epey gidecek yolumuz olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yazımın genelinde tarım ve gıda terimlerinin birlikte kullanılacağından hareketle, öncelikle bir açıklama yapmanın yararlı olacağı kanaatindeyim. Tarım ve gıda birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki alanı tanımlamakta. Tarım; ekmek, biçmek, yetiştirmek anlamında kullanılır. Bitkisel üretim, hayvancılık, su ürünleri, avcılık ve toplayıcılığı kapsar. Kısaca bu ürünlerin tümüne birincil üretim adı verilir. Gıda ise, birincil üretimin insan tüketimine hazır hale getirilmiş formudur. Her türlü muhafaza, işleme ve sunum işlerini kapsar.
Tarım olmadan gıda olma imkanı yoktur. Gıda bilgisi, kültürü ve teknolojisi yok ise tarım ürünlerinden de doğru ve uygun yararlanmak söz konusu olmaz.
Tarım ve gıda sektörlerindeki araştırma ve geliştirme faaliyetlerine baktığımızda, insanlık tarihi kadar eski oluşu bizi şaşırtmıyor. Doğal çevrenin gözlemlenmesi ve varlıklar arası ilişkilerin belirlenip taklit edilmesiyle başlayan araştırma faaliyetleri, günümüze değin devam ederek devasa bir bilgi birikimini oluşturmuştur. Böylelikle modern tarım ve gıda teknolojileri bugünkü seviyelerini yakalamıştır.
Türkiye tarımsal üretim alanında, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde küçümsenmeyecek bir ARGE alt yapısına sahiptir. Ancak, daha çok birincil üretimde üretimin çeşitlendirilmesi, verim ve kalitenin artırılması, maliyetlerin azaltılması gibi çiftçi sorunları ile doğal kaynakların etkin kullanımı ve doğal risklerin yönetimi gibi genel konulara yoğunlaşılmaktadır.
Birincil üretimin işlenerek gıda olarak değerlendirilmesi, ilave katma değer ile ihracatı, halk sağlığının korunması için nitelikli gıda araştırma geliştirme ihtiyacı var olmasına karşın bu alanda ya hiç ya da çok az çalışma yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesindeki bu değerli ARGE altyapısını özel sektör birlikteliğiyle gıda ARGE’ sine yönlendirmek ülkemiz yararına önemli bir hamle olacak, atıl kaynaklar hayat bulacaktır.
Gıda ürünlerini, basit ve türev ürünler olmak üzere iki ana gruba ayırmak mümkündür.
Basit ürünler; birincil üretimin ya hiç işlem görmeden veya tek bir işlem ile gıda haline geldiği ürünlerdir. Sebze ve meyveler çoğu zaman hiç işlem görmezken, süt, bal, yumurta, et vb. tek bir işlem ile tüketilir hale gelmektedirler.
Türev ürünler ise basit ürünlerin tüketicinin farklılık (tad, lezzet, fonksiyonalite, keyif, statü vb.) arayışına yanıt vermek üzere birden fazlasının karışımı ile elde edilirler. Kendilerine özgün karışım formülleri içerir ve genel olarak doğada bulunmazlar, ancak bu doğal olmadıkları anlamına gelmez. Bisküvi, çikolata, salam-sucuk, ketçap, makarna vb.
Gıda sanayinin ARGE faaliyetlerini yoğunlaştırdığı çalışmalar genellikle türev ürünler üzerinedir. Basit ürünler için işleme teknolojileri ve ambalajlama teknikleri öncülük ederken, türev ürünlerde tüketici memnuniyeti için özgün formüller peşinde koşulur, katma değeri yüksek ve pazarda ilk olmak hedeflenir.
Tarım ve gıda ürünleri yaşamsal önemleri nedeniyle dünyada ticarete ilk konu olmuş ürünlerdir. Akdeniz havzasında zeytinyağı ve şarabın ticarete konu olması para ve piyasa kavramalarının da ilk kez bu coğrafyada doğmasına neden olmuştur.
Artan nüfus ile çeşitlenen talepler ve küreselleşme ile tek pazar haline gelen dünyamızda (pandemi sonrası yeni şeklini merak ediyor olsak da…) artık üretmekten çok, ürünleri gerçek değerleriyle satabilmek ve ticarete konu edebilmek önem kazanmıştır.
Dünyada dış ticarete konu olan tarımsal ürünler gruplandırıldığında, sebze ve meyve yani bahçe bitkilerinin yüzde 13 gibi bir paya sahip olduğunu görüyoruz. Bulunduğumuz coğrafya bakımından bu grup ürünler, dış ticaretimizde önemli yer tutmaktadır. Doğası gereği taze sebze ve meyve ihracatının kendine özgün zorlukları var; depolama ömürleri kısa, muhafaza ve nakliye masrafları ile kayıp ve fire oranları yüksek. Ticaretleri zor ve riskli. Ancak sağlıklı beslenmenin vazgeçilmezleri bu ürünler, coğrafyamızın bize bahşettiği önemli fırsatları da beraberinde sunuyor.
Farkına varıp doğru değerlendiremediğimiz zenginliklerimizi, ‘‘ülkemiz için tarım ve hayvancılık var olmanın gereğidir, varsıl (zengin) olmanın amacı değildir’’ taassubundan arındırıp sorgulayarak kazanıma çevirme yollarını keşfetmeliyiz.
Uzun ve meşakkatli olabilecek bu yolda ARGE’ ye yeterince önem verirken kullanılacak kavram, yöntem ve metodların hakkını verirsek yarar sağlayabileceklerini bilelim. Yeterince emek verilip içi doldurulmadan kullanıldığında işlevsel olup yarar getirmedikleri gibi sürdürülebilir olmayacakları sürpriz değil. İçi doldurulmadan çok şeyler beklediğimiz kolaycılıklarımız; ‘‘Marka marka tescilidir’’, ‘‘pazarlama satış veya reklamdır.’’ ‘‘Coğrafi işaret ürünü tescil ettirip bangır bangır bağırarak duyurmaktır’’, ‘‘Dünya markası olmak devlet desteği alıp komşu ülkelerde mağaza açıp ucuza ürün satmak veya dünya fuarlarında stant açıp sipariş alarak ucuza ihracat yapmak’’ şeklinde sıralanıyor…
Yurt içinde tescil sayısı 500’ e yaklaşmış, bir o kadar da tescil için sıra bekleyen coğrafi işaret almak yarışından yörelerimizin varsıllık adına ne elde ettikleri merak konusu. Yurt dışındaki örnekleriyle mukayese yapıldığında nerelerdeyiz? Sorguluyor muyuz?
Avrupa Birliğinde tescilli dört ürünümüzden biri Malatya kayısısı, Temmuz 2017 tarihinde tescil almış. 2015 yılında kuru kayısı ihraç fiyatı kilogramı 3.67 dolar. Tescil tarihinden itibaren fiyatlar; 2017 yılında 2.81 dolar, 2018 yılında 2.7 dolar, 2019 yılında 2.5 dolar. Sürekli düşüşte!
Son iki sezonu ayrıca değerlendirelim. 2019/2020 sezonunda 2.765 dolar olan kuru kayısı ihraç fiyatı, 2020/2021 sezonunda 3.41 dolardan ihraç edilerek yüzde 23 lük katma değer artışı yakalamış. Bizim boşvermişliğimizi pandemi (salgın) toparlamış, fırsata çevirmiş. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ nün ‘‘bağışıklık sistemini güçlendiren gıdalar’’ listesinde yer almak çıkışın yollarını açmış.
Coğrafyamızın sunduğu fırsatları varsıllığa çevirerek tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde refah düzeyini artırmak uygun stratejileri seçip uygulamak, yeni iş modelleri keşfetmekten geçiyor.
Malatya kayısısı ve coğrafi işaretinin katma değeri artıracak şekilde yarar sağlaması acilen ARGE konusu edilmelidir. Ürün için özgün bir hikaye yazılmalı, marka yatırımı yapılmalıdır.
Sağlıklı beslenme ve biyoyararlılık, dünyadaki rakiplerine göre besin öğelerindeki görece zenginlik ve gıda güvenilirliği konusundaki üstünlük gibi ayrıntıların her biri bir hikaye konusu olabilir.
Tarım ve hayvancılığın varsıllığın yolu olması birçok sosyal sorunun çözümünü kolaylaştıracak, gençlerimizi üretime çekecektir.
Güçlü bir marka ile marka yönetimi ARGE’ si ne ihtiyaç olduğu açık. Malatya kayısısına özel, çekici ve anlamlı bir hikaye bulup marka tanıtımı yapmazsak; pandemileri bekler, kayısı fiyatlarındaki gelgitleri alkışlar dururuz.
Necdet BUZBAŞ
TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı