YARAR
Dünya Ekonomi Formu’nun 2023 Küresel Riskler Raporunda, su ve gıda dahil olmak üzere doğal kaynak krizleri, gelecek on yılda insanlığın karşı karşıya kalacağı en büyük risk arasında yer alıyor. Raporda, Birleşmiş Milletlerin (BM) bir tahminine göre 2030 yılına kadar su talebi ve arzı arasındaki farkın yüzde 40’a ulaşacağı ve ülkeler arasında dramatik ve eşitsiz bir şekilde artacağı belirtiliyor.
BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının (SKA) 6’ncı maddesi; 2030 yılına kadar ‘‘herkes için sürdürülebilir su ve sanitasyon yönetiminin sağlanması’’ gerektiğini söylüyor. Bu hedef, başta gıda ve sağlık olmak üzere 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacının tamamını yakından ilgilendiriyor. Oysa 2023 yılı itibariyle küresel su sistemimizin krizde olduğu bir gerçek. Birleşmiş Milletlere göre güvenli su ve sanitasyon doğal bir insan hakkı olmasına karşın milyarlarca insan gerekli olan bu temel ihtiyaçlara erişimden yoksun.
Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Sürdürülebilirlik derken sanki suyu bir köşede unutmuşuz gibi… Birleşmiş Milletler 50 yıldan sonra suyu hatırlayıp ikinci su konferansını düzenliyor. İlk BM Su Konferansı 1977 yılında Arjantin’de düzenlenmiş. O zamandan bu yana dünya nüfusu ikiye katlanarak 8 milyara ulaşmış, suya olan talep hızla artmış.
Birleşmiş Milletler, 2030 yılına kadar dünya nüfusunun 8.5 milyara ulaşacağını, ekonomik kalkınma ve değişen tüketim kalıplarıyla su kaynaklarına olan talebin daha da artacağını ortaya koyuyor.
Tam 46 yıl sonra, BM suyun önemini adeta yeniden keşfeder gibi ikinci BM’ler Su Konferansını 22-24 Mart 2023 tarihlerinde New York’ta gerçekleştirdi. Toplantıya Hollanda ve Tacikistan birlikte ev sahipliği yaptılar.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının başat sahibi Birleşmiş Milletlerin su konusundaki gecikmeli tutumuna anlam vermekte zorlanıyorum.
Su, bugün ülkelerin sorunu olmaktan öte tüm dünyanın sorunu. Soruna böyle bakılırsa, yapılacak BM İklim Zirvesi COP 29’un ana gündem maddesinin su olması gerekir. Su konusunda bu bile yeterli olmayacaktır, su için Paris Anlaşması benzeri bir anlaşmaya ihtiyaç olduğu kesin.
Su olmadan hayat olmaz, yaşayamayız. Değişen iklim koşulları su varlığını olumsuz şekilde etkiliyor. Suyu Küresel bir varlık olarak değerlendirmek ve yönetmek gerekiyor.
ZARAR
Ülkemiz 6 Şubat 2023’ten beri bir afetler döngüsü içinde sadece depremler değil, kuraklık, seller, hortumlar gibi doğal afetler ile sınanıyoruz. Depremlerde kaybettiğimiz 50 bini aşkın canın yanında yine aynı bölgede sellere 18 canı teslim ediyoruz. Kayıplarımızı rahmetle anıyorum.
Sel bir bölgede, yüksek miktarda kontrolsüz su nedeniyle yaşanan bir felaket olarak tanımlanabilir. Seller her yıl insanlara, topluluklara ve çevreye büyük hasarlar veriyor.
Sel felaketlerinin zaman içinde giderek artmasının nedenlerini şöyle özetlemek mümkün;
- a) Küresel Isınma: Küresel ısınma iklim değişikliğine yol açarak, hortumlar ve tropik fırtınalar gibi olağanüstü doğa olaylarının yaşanma riskini artırıyor. Bu hava olayları büyük miktarda ve düzensiz yağmur ve kar yağışlarına yol açarak sel felaketini tetikleyebiliyor.
- b) Nüfus Artışı: Artan nüfus daha fazla ev, işyeri, yollar vb. anlamına gelmektedir. Plansız yapılaşma, toprağın zayıflaması, su akış yataklarının yakınlarına yerleşim hasarın artmasına yol açıyor.
- c) Doğal Alanlardaki Değişiklikler: Ormansızlaşma gibi doğal alanda yapılan değişiklikler ani yağışlara neden olarak su basması riskini artırıyor. Bu kısır döngüden çıkış, doğayla uyumlu bir yaşam biçimiyle mümkün.
Sellerin mal ve can kayıplarına neden olan etkilerini ise şöyle sıralamak mümkün;
- a) Doğal yaşama zarar verir:
Doğada hayvanlar, sel felaketinin etkilerine karşı özellikle risk altında. Böyle bir durumda, canlarını kurtarmak için kaçabilecekleri şartları yakalayamayacakları gibi besin kaynaklarının bulunduğu bölgelere erişemeyebilirler. Hayvanların yaşam alanları yok olabileceği gibi yumurta ve yavruları da tahrip olabilir.
- b) İnsan ve topluluklarına tehdit oluşturur:
Seller, etkiledikleri bölgelerde yaşayan insan ve topluluklar için yıkıcı etkiler oluşturur. Bir yandan can kayıpları diğer yandan evlere, işyerlerine zarar verir, bölgede yaşayan halkın zorunlu göçüne neden olabilir. Bunun sonucu pek çok insan, hayatta kalabildi ise evsiz ve işsiz kaldığından devlet desteğine bağımlı yaşamak zorunda kalacaktır.
Sellerin halkın yaşamı üzerinde uzun vadeli etkileri de olur. Seller yüzünden oluşan hasar veya elektrik kesilmeleriyle yerel ekonomiler büyük darbe alır. Hasarın boyutlarına bağlı olarak etkilenen bazı kişiler ev ve işlerine ömür boyu geri dönmeyebilirler.
- c) Erozyon ve tortulaşmaya neden olur:
Dünyanın yüzeyinin rüzgar, su ve buz ile girdiği şiddetli temas sonucu dağılması ve yer değiştirmesi olayına erozyon diyoruz. Tortulaşma ise tortuların ait olmadıkları bir yerde birikmeleri sonucunda gerçekleşir.
Su baskını, seller gerek erozyon gerekse tortulaşmanın şiddetli biçimde meydana gelmesinde etkendir.
Erozyon ve tortulaşma bitki örtüsünü olumsuz yönde etkilerken, topraktaki besin maddelerine de zarar verir.
Erozyona uğrayan materyal, nehirler, göller ve denizlere ulaşarak suyun kalitesini düşürür, su altı yaşamına zarar verebilir. Erozyon akıntıyı tıkayarak veya yavaşlatarak balıkların göçüne neden olabilir ve üremelerini engelleyebilir.
Tortulaşma su altındaki akıntıyı yavaşlatır ve organizmaların yaşaması için gerekli olan habitata zarar verir. Erozyon ve tortulaşma zararlı alglerin çoğalmasına neden olarak balık nüfusunu azaltır.
- d) Salgın hastalıklara yol açar:
Seller hastalıkların ve kirliliğin yayılma yollarından biridir. Bir sel baskınında oluşan kirlilik, çevredeki nehirlere, göllere ve içme suyu kaynaklarına bulaşır.
Su kaynaklarının kirlenmesi, koli basili, salmonella ve kolera gibi mikropların yayılmasına neden olur. Bu mikroplar erken tedavi edilmediği zamanlarda ölümcül olabilir.
Sel topluluklar üzerinde yıkıcı ve uzun vadeli etkileri olabilen doğal bir felakettir. Bu olumsuz etkileri azaltmanın en iyi yolu doğa ile barışık yaşamak, felaket yaşanmadan önce hazırlıklı olmaktır.
Necdet BUZBAŞ
TOBB Gıda Meclisi Başkanı
Kaynak: Didem Eryar Ünlü, Nasıl Bir Ekonomi
Jane Marsh, Çeviri Eren Baltaş EKOIQ