20.04.2025
Prof Dr. Gürhan Çiftçioğlu
Beslenme genel anlamda farklı bilim çevrelerinde değişik şekilde tanımlanmakla beraber, temelde insan vücudunun yaşamsal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi, vücut sağlığının korunması, hasarların giderilmesi, büyüme ve gelişme için insanların ihtiyaç duyduğu temel hücresel elementleri besinler yoluyla alması olarak yorumlanabilir. Burada temel ihtiyaç, canlı organizmada yaşamsal döngüleri yerine getirmek amacı ile vücudun canlılığını sürdürürken kullanmış olduğu temel elementlerin vücuttaki eksikliğinin giderilmesidir. Böylece bir organizma canlılığını sağlıklı bir şekilde sürdürebilir. Bu değerlendirmeden yola çıkarak, vücudun o anda ihtiyacı olmayan veya mevcut eksikliği karşılamayan besin ögelerini içeren gıdaların tüketilmesini beslenme olarak tanımlamak güçtür ve dengesiz, düzensiz, yanlış, hatalı, aşırı veya yetersiz beslenme olarak tanımlanmaları daha doğru bir tanımlama olabilir.
Günümüzde, yaşam tarzlarının değişmesi, kültürel değişimler, yöresine özgü geleneksel besinlerin farklı coğrafyalarda tüketilmeye başlanması, tarım ve hayvancılıkta yaşanan endüstriyel değişimler, sosyolojik davranışların beslenmeye yansıması gibi çok çeşitli sebeplerle insanların beslenme alışkanlıkları hızla değişmektedir. Değişen beslenme alışkanlıklarına, akdeniz diyeti, ketojenik beslenme, asit beslenme, tamamiyle bitkisel beslenme, aralıklı beslenme, kısa sürelerle beslenme gibi beslenme değişimleri örnek gösterilebilir. Bu değişimlerin olumlu yansımaları görülmekle beraber, yanlış ve eksik uygulamalarla beraber olumsuz yansımaları da yaşanabilmektedir. Unutulmamalıdır ki, insan vücudunun günlük ihtiyacını karşılayabilmek ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için besinlerle alınması gereken elementlerin çeşitliliği ve miktarsal değerleri bilimsel olarak tanımlanmıştır. Özellikle protein, yağ, karbonhidratlar, vitaminler ve mineraller gibi temel ögelerin vücudun ihtiyacı oranında yeterli ve dengeli bir şekilde alınması beslenmede dikkate alınması gereken birincil öncelik olmalıdır.
Değişen beslenme alışkanlıkları bu temel ihtiyaçları giderdiği sürece sağlıklı yaşam üzerinde olumsuz etkiler yaratmayacaktır. Proteinler ve özellikle esansiyel (vücudun sentezleyemediği) amino asitler değişen beslenme alışkanlıklarından etkilenen en önemli besin elementlerinden biridir. Farklı besin elementleri çok farklı besinlerden karşılanabilmekle birlikte esansiyel amino asitler insan vücudunda sentezlenemediğinden dışardan alınmaları zorunludur ve hayvansal gıdalar esansiyel amino asitlerin yegane kaynağıdır. Bunun yanında sağlıklı bir yaşam için bilimsel anlamda insanların 1 kg. ağırlığı için 1 g. protein tüketme (ortalama günlük 70 gr.) ve bu proteinlerin bir kısmının esansiyel amino asitleri içeren proteinlerden olma gerekliliği; gıda arzının giderek azaldığı günümüzde, alternatif protein kaynaklarının insan beslenmesindeki protein açığı ve ihtiyacını karşılayan kaynaklar olarak araştırılmasına yol açmıştır.
Artan dünya nüfusu ile giderek artan protein ihtiyacı, sürdürülebilirlik ve ekolojik etkilere dikkat çekerek yapılan araştırmalara konu olan çok farklı alternatif protein kaynakları önerilmektedir. Çalışmalara en çok konu olan alternatif protein kaynaklarına, bitkisel proteinler, böcek proteinleri, hücresel proteinler (çoğaltılmış hayvansal hücreler, yapay et), mikrobiyal proteinler, deniz yosunu ve alglerden elde edilen proteinler gibi alternatif kaynaklar örnek gösterilebilir. Gelecekteki protein ihtiyacının karşılanmasında umut veren bu yaklaşımlar, genel anlamda değişen beslenme alışkanlıklarında yer almakla beraber, insan vücudunun temel ihtiyacı olan besin elementlerine olan ihtiyacın karşılanması yönünden de değerlendirilmelidir. Bu alternatif protein kaynakları arasında özellikle beslenme açısından dışarıdan alınması gereken ve insan vücudunun sentezleyemediği esansiyel amino asit içeriği yüksek olanları, gelecekte sadece artan protein ihtiyacının karşılanmasında değil, aynı zamanda vücudun yeterli ve dengeli düzeyde besin ihtiyacının giderilmesine de katkı sağlayacaklardır. Bu doğrultuda alternatif protein kaynakları değerlendirilirken, biyolojik değerliği ve sindirilebilirlik oranı yüksek, esansiyel amino asit içeriği yeterli ve sürdürülebilir olarak arz edilebilen alternatif kaynaklarının dikkate alınması, artan ihtiyacı gerçek anlamda karşılayabilmesi yönünden anlamlı olacaktır.
Sonuç olarak, sadece sağlıkla ilgili değil, aynı zamanda kimlik ve toplumsal statü ile sosyolojik olarak da ilşkilendirilen beslenme alışkanlıklarındaki değişim, gelecekte beslenme biliminde dikkate alınması gereken bir olgudur. Beslenme alışkanlıkları değişen toplumlardaki bireylerin protein ihtiyaçları yönünden sağlıklı beslenmeye devam edebilmeleri ve temel protein gereksinimlerini karşılayabilmeleri için alternatif protein kaynakları önemli ve umut veren bir fırsat olmakla birlikte, dengeli ve yeterli beslenmeye vereceği katkı yönünden bu proteinlerin yapısal özelliklerinin de dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gelecekteki çalışmalar açısından önem taşımaktadır.