GELİR DAĞILIMINDAKİ ADALETSİZLİK VE AÇLIK
Global yoksullukla mücadele eden 18 sivil toplum kuruluştan oluşan Oxfam Uluslararası Konfederasyonunun dünyadaki artan servet yoğunlaşması problemiyle ilgili bulguları gerçekten korkunç: 2010 yılında dünyanın en zengin 388’nin serveti, dünya nüfusunun en fakir yarısını oluşturan 3.3 milyar insanın sahip olduğu toplam servetten daha fazladır. Ancak, yıllar geçtikçe bu durum daha da kötüleşti. 2017 yılında ise, dünyanın en fakir yarısının servetine eşit servete sahip dünyanın en zengin sayısı sadece 8 kişiye düşerken, dünya nüfusunun en fakir yarısına tekabül eden insanların sayısı ise 3.6 milyara ulaştı.
ABD’de Amerikalı en zengin %1, en fakirlerin %90’nının varlığına eşit servete sahiptir. Çok az sayıdaki kişinin elinde servet ve güç yoğunluğu bulundurulmasına izin verilmesi, dünyadaki bütün ülkeler için çok tehlikelidir.
Benzer şekilde, TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre, 2016 yılında en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,7 puan artarak % 47,2’ye ulaşmıştır. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan artarak % 6,2 olmuştur. Türkiye’de de servet yoğunlaşması vardır. Sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eden ve gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, 2016 yılı sonuçlarına bir önceki yıla göre 0,007 puan artış ile 0,404 olarak tahmin edilmiştir.
Zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul ve açların hayatını kaybettiği adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz. Gelir dağılımında bu adaletsizlik ve israf, beraberinde bir başka sorunu da gündeme getirmektedir: AÇLIK
İnsanın en temel ihtiyacı olan yeterli ve dengeli gıdaya erişim her dönemin en önemli konulardan birisidir. Mevcut global kapitalist ekonomik düzen adaletli bir dağıtımı gerçekleştirmemektedir. Tam tersine maddi imkânı olanların aşırı tüketimini de teşvik etmektedir. Dünyada yaklaşık 800 milyon insan, açlık ve kötü beslenmeden etkileniyor. Gıda israfının Türkiye’de ve dünyada çözülmesi gereken sorunların başında gelmekte olup, Türkiye’de günde bir İzmir nüfusu kadar ekmek israf ediliyor.
Dünyanın en temel sorunlarından birisi olan açlık, ne yazık ki hala insanlığı tehdit ediyor. Gereksiz, amaçsız ve yarasız aşırı tüketim ahlaki bir problemdir. Bu ahlaki problemin adı da israftır. Kur’an-ı Kerim’e göre “Allah müsrifleri sevmez”. İsrafın ahlaki bir problem olmasının sebebi, hedonizm ve bencillik duygularını yansıtmasındandır.
Dünyada 2,1 milyar insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Buna rağmen, dünyada üretilen gıdanın üçte biri yani 1,3 milyar ton gıda israf ediyor. Her yıl israf olan gıdanın miktarı, dünyada her yıl yetişen tahıl mahsulünün yarısından fazladır. Dünyadaki gıda israfının üçte biriyle hali hazırda bütün insanları doyurmak mümkün olabilir.
GIDA İSRAFINI ÖNLEMEK ÇOK BASİT
Dünyanın yapması gereken çok basit: tüketemeyeceğinizden fazla gıdayı almamalıyız. Gıdayı israf etmemiz gerekir. Aşırı tüketim alışkanlıklarından vaz geçmeliyiz. Aldığımız fazla gıda ise, bir süre sonra çöpe gidiyor. Bu tamamen tüketicinin bilinçsizliğiyle ilgili. İsrafı önlemeye duyarlı bilinçli toplum geleneği eğitimle oluşmalıdır.
Gıda israfının önlenmesine yönelik olarak, TBMM’de hukuki düzenlemelerinin yapılmasına öncülük ettiğimiz Gıda Bankacılığı yaygınlaştırılarak; sağlığa uygun ve raf ömrünün bitmesine az zaman kalmış ürünlerin israfını önleyerek, ihtiyaç sahiplerine dağıtılması sağlanmalıdır.
İsrafı önlemenin en önemli yolu, aile ortamından başlayarak eğitim vasıtasıyla bilinçli ve israfı önlemeye duyarlı bir nesil yetiştirmektir. “İsrafı önlemek” çok erdemli bir davranıştır. Asla “cimriliği” önermiyoruz. “Cimrilik” insani olmadığı gibi, dinimiz tarafından da ret edilmiştir. İsrafı Önleme ile cimrilik arasında dağlar kadar fark vardır. Dünyanın bütün helal nimetlerinden istifade edeceğiz. Ancak, israf etmeyeceğiz ve bencil olmayacağız. Çünkü, dünyada sadece biz yaşamıyoruz. Dünyada 7.8 milyar insan yaşıyor. İnsanlığı da düşünerek tüketmemiz gerekir.
İsrafı önlemeyi bir hayat tarzı olarak algılamadıktan sonra, israfın önlenmesi çok zor olup, açlık da maalesef dünyanın ciddi bir sorunu olmaya devam eder.
Gıda israfını önlemeye yönelik, aşağıda da belirttiğim gibi gıda bankacılığı faaliyetlerinin yaygınlaştırılması gerekir. Bu çerçevede; gıda üreticilerinin, toptancılarının ve perakendecilerin
Fransa’da yapıldığı gibi; gıda israfını en aza indirmek maksadıyla, satılamayan ancak sağlığa uygun bütün gıda ürünlerinin gıda bankaları marifetiyle ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması ve gıda üreticisi ve satıcısı kuruluşlarının mutlaka bir gıda bankası ile işbirliği içinde olmasını ZORUNLU hale getirecek KANUN çıkarılmalıdır.
İsraf, haramdır. Bir şeyin yerli yerince kullanılmaması israftır. İsraf, en çok yiyecek ve içecek alanında yaşanmaktadır. İnsanların kendini doymayacak zannetmesi ve bu şekilde davranması israfı oluşturmaktadır. Gıda israfının önüne geçilebilmesi için, artan gıdaların başka alanlarda kullanılması da değerlendirilmelidir.
GIDA İSRAFININ ÖNLENMESİNDE TİDER YAKLAŞIMI
Gıda israfını önlemek için herkesin, yiyeceği ve ihtiyacı kadar tüketmesi gerekmektedir. Herkesin ihtiyacı kadar yiyecek tüketmesi israfı çok önemli ölçüde önler. “İhtiyaç oldukça yeniden almak” anlayışının, toplumda eğitim ve israfı önleme kampanyalarıyla yaygınlaşması sağlanmalıdır. Buna rağmen, artan gıdaların çöpe atılmaması gerekir. İnsanların önünden artan gıdalar hayvanlara verilmelidir. Hayvanlara da verilemeyecek şekilde ürünler varsa, enerji üretimi için Biyogaz tesislerine verilmelidir. Buna aşağıda gösterildiği gibi TİDER yaklaşımı diyoruz.
Prof.Dr.Aziz Akgül
Tisva ve Tider Yönetim Kurulu Üyesi